TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cansen Başaran Symes’ın “23. Kalite Kongresi” Açılış Konuşması

Sayın Başkan, Değerli Konuklar, Saygıdeğer Basın Mensupları,

TÜSİAD Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

TÜSİAD olarak, 23 yıl önce Türkiye’nin en büyük deneyim paylaşım platformunun temellerini KALDER ile birlikte atmış olmaktan son derece memnunuz. Geçtiğimiz zaman içerisinde gerek ulusal gerekse uluslararası platformlarda ciddi itibar kazanmış olan Türkiye Mükemmellik Ödülü, kaliteyi bir yaşam biçimine dönüştüren şirketlerin bu yolculuklarındaki deneyimlerini diğer şirketlerle paylaşmalarını sağlayarak son derece önemli bir rol oynamıştır. Önümüzdeki dönemde de KALDER ve TÜSİAD’ın kalite yolculuğunu ileriye taşıyacağına hiç şüpheniz olmasın.

Dünün en büyük şirketlerinin, bugünün orta sıralarda yer alabildiği ve belki de yarın ismini dahi hatırlayamayacağımız tüm alanlarda zor zamanlardan geçiyoruz. Değişim ve rekabet yıkıcılığını tüm alanlarda hissettiriyor. Son 20 yıl ise şirketlerin kendi aralarında ve sivil toplum kuruşları da dahil olmak üzere diğer paydaşları ile yaptıkları işbirliklerinin nasıl olumlu sonuçlar doğurduğunu örnekleriyle bizlere gösterdi. Özellikle zorlu dönemlerde zorlu kararlar alınması gerektiğinde, şirketler diğer paydaşlarının görüşlerini alarak tek başlarına yaratabileceklerinden çok daha büyük bir değer yaratabiliyor. Shell’in eski Yönetim Kurulu Başkanı Sir Mark Moody’nin son kitabında yer aldığı gibi “derenin öteki tarafında durup, karşı tarafa ne düşündüğünüzü anlattığınız bir dönemde değiliz. Artık paydaşlarınızı yanınıza alıp onlarında ne düşündüğünü dinlemek durumundayız.”

Bugünkü konuşmamda bu mercekten 21. Yüzyılda iş yapmaya ve yenilikçiliğe gerek ülkemizde gerekse şirketlerimizde nasıl bakmamız gerektiği konusunda bazı değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bilgi teknolojilerinin gelişimi ile birlikte kimilerince küresel rekabette çağ atlama olarak da tanımlanan yeni bir devrime hep birlikte tanıklık ediyoruz. Geçmişte doğal kaynaklar ve hammadde üzerinden sürdürülen güç savaşının bugün yerini yeni fikirler ve inovasyon yarışına bırakmasıyla, insan zekasının ürünü olan fikir ve yaratıcılık, bilgi ekonomilerinin ana üretim aracı haline geldi. İnsana yatırım yapan, bilim ve teknoloji üreten ülkeler ekonomik büyümelerini de sürdürülebilir hale getirirken, inovasyon ve teknoloji yaratma kapasitelerini de artırma şansı elde ediyorlar.

Dünyanın önde gelen başarılı şirketlerine baktığımızda ise bu şirketlerin piyasa değerlerinin büyük bir kısmını bilançolarında çoğunlukla gözükmeyen maddi olmayan varlıkların oluşturduğunu hep birlikte görüyor ve tanık oluyoruz. Hatta bunu artık tek başlarına da yapmıyor, kaynaklarını dışarı açarak ve işbirlikleriyle bütünleşerek Ar-Ge maliyetlerini de düşürebiliyorlar, tüketicilere daha hızlı reaksiyon gösterebiliyor ve daha da önemlisi yenilikçiliği şirket içinde hep canlı tutabiliyorlar. Örneğin, GE, Cisco ve Microsoft’un fikir üretenlerden, startuplardan, tüketicilerden ve üniversitelerden oluşan çok önemli değer havuzları var. Ürettikleri değer kurdukları işbirlikleri ile bu sayede katlanarak büyüyor.

Tüm bu değerlendirmelerin ardından Türkiye’ye baktığımızda; yeni fikir ve yaratıcılığın yaygın olmasına rağmen maalesef bu hazineyi yeterince iyi değerlendiremediğimizi görüyoruz. Son yıllardaki ekonomik performansıyla dünyanın önde gelen ülkeleri arasına giren Türkiye’nin ihracat dengesini sağlaması ve ekonomisini bir üst seviyeye taşımasının yolu ‘bilgi ekonomisine’ dönüşümden geçmektedir. Bunu hepimiz biliyoruz. Bu dönüşümde Türkiye’nin bilişim teknolojilerini kullanarak verimliliğini artırmanın yanı sıra katma değeri yüksek, yenilikçi, çevreyle dost, küresel norm ve standartlara uygun ürünler üretmesi ve bunları kendi markaları ile dünya pazarlarında yarıştırması gerekiyor. 

Türkiye’de son 15 yılda Ar-Ge harcamalarının yıllık yüzde 10’un üzerinde artması ve bu oranla Türkiye’nin Avrupa’da en hızlı büyüme oranını yakalayan 4. ülke olması bizleri heyecanlandırıyor. Öte yandan, Ar-Ge harcamalarının Türkiye’de Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payı da gitgide artıyor. Tüm bu göstergeler, son yıllarda Ar-Ge politikasının, sanayi politikası altında öncelikli bir yere sahip olmasının ve her kurum tarafından desteklenmesinin önemli sonuçlarıdır. Ancak, verilen tüm bu desteklere rağmen Ar-Ge faaliyetleri bir yenilik ile sonuçlanmadığı ve bu yenilik koruma altına alınmadığı sürece katma değer yaratmakta zorlanmaya devam edeceğiz. Zira, fikri ve sınai mülkiyet hakları yenilikçi düşünceyi ve bilgi üretimini teşvik etmenin temel güvencesidir. Maalesef kurumlarımızda fikri haklar çoğu zaman uzman hukukçu, mühendis ve AR-GE ile ilgili profesyonellerin ilgilendiği bir konu olarak kalıyor. Ancak 21. yüzyıl koşullarında Türk iş dünyası yöneticilerinin rekabet güçlerini arttırabilmeleri ve başarılı iş sonuçlarını perçinleyebilmeleri için fikri mülkiyet haklarını yönetebilmeleri, ilgili tüm paydaşları ile işbirliğine gitmeleri ve şirket stratejilerine dahil etmeleri büyük önem taşıyor.

Saygıdeğer katılımcılar,

Bilgiye dayalı üretimin, teknolojinin ve insan sermayesinin öneminin gitgide arttığı bu dönemde kalite olgusu da, tüm süreçlere ve paydaşlara yansıyan bir mükemmellik anlayışına evrilmiştir. İyi uygulamalarının şirketler ve kurumlar arasında paylaşılması tüm toplumda mükemmellik anlayışının yaygınlaşabilmesinin en etkili yollarından biridir. Bunu hepimiz biliyoruz. Mükemmelliği tüm paydaşları ile paylaşan şirketler uzun vadede çok daha kazançlı çıkacaklardır.

Kaliteyi iş yapma biçimi haline getiren şirketlerimizi bir araya getiren bir platform olarak Kalite Kongresi, gelecek vizyonunun oluşturulmasında ve doğru stratejilerin belirlenmesinde önemli rol oynamıştır bugüne kadar. Bu iki günde yönetim biçimlerinden girişimciliğe, yetenek yönetiminden iş sağlığı ve güvenliğine çok çeşitli konular ele alınacak, farklı açılardan tartışılacak. Ülkemizin rekabet gücünün artırılmasında hayati önem taşıyan bu konularda şirketlerimizin tecrübelerini paylaşmasının çok önemli olduğuna inanıyorum.

Bu sene “Mükemmelliği Yaşamak” sloganıyla yola çıkan Kalite Kongresi, mükemmellik yolculuğunun her aşamasındaki şirketlerimize bu yolda deneyimlerini paylaşma ve paylaşarak öğrenme imkanı sunacaktır. KALDER’e, mükemmellik kültürünü şirketlerimizde yaymak adına yürüttüğü çalışmalarla ülkemizin rekabet gücünün artırılmasına katkıda bulunduğu için teşekkürü bir borç biliyorum.

Kongrenin herkes için faydalı geçmesini diliyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.