TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Tayfun Bayazıt'ın “Risk Yönetimi ve Sigortacılık” Paneli Açılış Konuşması

Saygıdeğer Konuklar,

 

TÜSİAD Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. TÜSİAD “Risk Yönetimi ve Sigortacılık” Paneli’ne hoş geldiniz.

 

Bugün, panelimizin ilk bölümünde, Dünya Ekonomi Forumu eşgüdümünde akademiden ve özel sektörden değerli kişi ve kurumların katkılarıyla hazırlanan, “2014 Küresel Risk Raporu”nun tanıtımı ve sunumunu yapmayı amaçlıyoruz. Bu sunumun ardından panelimizin ikinci bölümünde ise, reel sektörden, sigorta sektöründen ve danışmanlık sektöründen çok değerli yöneticilerimiz, 2014 yılında Türkiye’nin önündeki riskler, sigorta sektörünün bu risklere yönelik çözümleri, reel sektörde faaliyet gösteren kurumların risk yönetimi uygulamaları ve risklerin transferinde sigorta kullanımı konularında değerlendirmelerde bulunacaklar.

 

İzninizle kıymetli misafirimiz, Marsh Risk Danışmanlığı Avrupa, Orta Doğu ve Afrika Yönetici Direktörü Sayın Eddie McLaughlin’in alanına girmeden, Küresel Risk Raporu hakkında birkaç noktaya değinmek isterim. Dünya Ekonomi Forumu tarafından yayımlanan Küresel Risk Raporu, 2006’dan bu yana, küresel risklerin analizlerini ve bu risklerin etkileşimlerinin olumsuz sonuçlarını ortaya koyarak, küresel düzeyde, karar alıcılara önemli katkılar sağlamaktadır. Küresel risklerin en önemli özellikleri “sistemik” olmaları, yani bütün bir sistemin sınırlı sayıdaki parçalarını değil, sistemin tamamını etkileyebilmeleridir. 2014 Küresel Risk Raporu, önümüzdeki 10 yıllık döneme yönelik 5 ana risk kategorisinde, 31 küresel riski hem gerçekleşme olasılığı hem de etki gücünü göre ölçümlemekte ve bu sayede hangi risklerin önceliklendirilmesi gerektiğine ışık tutmaktadır. Raporun diğer önemli katkılarından biri ise, risklerin etkileşim ağına ilişkin kapsamlı bir analiz sunmasıdır.

 

Değerli Konuklar,

 

Riski herhangi bir olayın hedefleri etkileme durumu ya da en basit anlamda tahmin edilen ile gerçek sonuç arasındaki fark olarak tanımlayabiliriz. Bu farkın belirsizliği, gerek günlük hayatımızda, gerekse de kurum kimliği altında profesyonel yaşantımızdaki tüm eylemlerimizde karar alma sürecimizi etkiler. Küreselleşme neticesinde artan belirsizlikler, karmaşıklaşan süreçler ve artan rekabet gibi birçok faktör sonucu risk, artık kaçınabileceğimiz bir unsur olmaktan çıkmıştır. Riskten kaçınmak yerine, şirketler riski stratejik bir araç olarak görmeye ve riski sistematik olarak yöneterek rekabet edebilme güçlerini artırmaya yönelmektedir. Şirketlerin hissedarlarına mümkün olan en yüksek değeri sağlayabilmeleri ve sürdürülebilir büyüme stratejileri için, risklerin saptanması, ölçülmesi, belirlenen risklerin önceliklendirilmesi, sonuçlarının öngörülmesi ve bunlara karşılık bir strateji geliştirilmesi kaçınılmazdır.

 

Bu kapsamda, risk yönetimi, icranın bir parçasıdır, stratejik karar almanın ilk adımıdır ve aynı zamanda bir fırsat yönetimidir. Ancak, risk yönetimi ve kurumsal risk yönetiminin birbirinden ayırt edilmesi gerekmektedir. Risk yönetimi, büyük oranda, şirketlerin birim ve yöneticilerinin şirket içinde gerçekleştirdiği operasyonel uygulamalar iken, kurumsal risk yönetiminde değişik risk alanlarının birbirleri ile etkileşimi önem kazanmaktadır. Kurumsal risk yönetimi, risklerin birbirinden bağımsız değerlendirilmesi yerine, merkezi bir yapı içinde değerlendirilmesi ve belirli bir sistem dahilinde yürütülüyor olmasıdır. Kurumsal risk yönetimi: Doğru riskleri almakta mıyız? Doğru miktarda mı risk almaktayız? Riskleri yönetmek için doğru süreçlerimiz var mı? sorularına yanıt vermektedir. Kurumsal risk yönetimi sürecinin merkezinde kurum değerinin, yani hissedar değerlerinin korunması ve geliştirilmesi vardır. Hissedar değerlerinin korunması için ise, kurum hedeflerinin etkileyebilecek belirsizliklerin ortaya çıkartılması, bu belirsizlikleri proaktif şekilde yönetebilmek için en uygun aksiyonların alınması ve bu aksiyonlar alınırken kurumun risk iştahı ile uyumluluğunun gözetilmesi gerekmektedir. Elbette, şirketlerin değer katma prensibini sadece hissedarlar nezdinde düşünmek yanıltıcı olacaktır. Müşteriler, çalışanlar, çevre ve tedarikçiler gibi tüm paydaşları gözettiğimiz takdirde kurumsal risk yönetimi toplumun tüm kesimlerine değer katan bir araçtır.

 

Az önce de değindiğim gibi, küreselleşme ile daha da karmaşık hale gelen süreçler belirsizlikleri artırmaktadır. Tüm şirketler, satış, finans, tedarik zinciri ve bilgi teknolojileri gibi çeşitli fonksiyonlarında bu belirsizlikler ile karşılaşmaktadır. Bugün saatlerle ölçülebilecek kısa sürelerde bile sosyal medya kanalları aracılığıyla bir şirketin marka değerinin ve itibarının hızla düşebildiğine tanık oluyoruz. Belirsizlik değer kaybına neden olabilecek risklere yol açarken, aynı zamanda şirketlerin değer yaratmasına olanak sağlayacak fırsatlar da sunmaktadır. Bu noktada kurumsal risk yönetimi, riskleri azaltıcı bir araç iken aynı zamanda fırsatları değerlendiren bir araç olmakta ve dolayısıyla belirsizliğin iki tarafını da gözeterek şirketin değer yaratma kapasitesini artırmaktadır.

 

Günümüzde, yatırım kararı alma, kredi sağlama ve sigorta tedariki süreçlerinde, kurumların finansal ve ekonomik performansının yanı sıra, risklerinin ne derece etkin yönetildiği de açık bir şekilde sorgulanmaktadır. Bu bağlamda bir şirketin, bankalar, kurumsal yatırımcılar, sigorta şirketleri, derecelendirme kurumları ve düzenleyici kurumlar gibi ilişkide olduğu tüm kesimler için, kurumsal risk yönetimi ayırt edici bir unsur haline gelmiştir. Kurumsal risk yönetimi uygulamalarını benimseyen şirketler, derecelendirme süreçlerinde daha yüksek notlar almakta, böylece daha rahat finansman kaynaklarına ulaşabilmekte ve büyümelerini sürdürülebilir kılmaktadırlar.

 

Bu noktada, ülkemizde risk yönetiminin kurumsallaşması açısından sizlerin de bildiği güncel sayılabilecek bir gelişmeye değinmek isterim. Malumunuz, Türk Ticaret Kanunu, pay senetleri borsada işlem gören şirketlere ve denetçinin gerekli görmesi durumlarında pay senetleri borsada işlem görmeyen şirketlere, “Riskin Erken Saptanması Komitesi” kurma zorunluluğu getirmektedir. Bu komite ile şirketlerin varlıklarının sürdürülebilir kılınması, devamlığını tehlikeye düşüren sebeplerin erken teşhisi ve bunlar için gerekli önlem ve çözümlerin uygulanması amaçlanmaktadır. Söz konusu komitenin, iş dünyasında kurumsal risk yönetimi farkındalığını artıracağını umut etmekteyiz. Bu ve bunun gibi düzenlemeler, Türk iş dünyasının kurumsal risk yönetimi anlayışına ve uygulamalarına geçişini kolaylaştıracaktır.

 

Değerli konuklar,

 

Panelimizin ikinci bölümünde değerli konuşmacılarımız, kurumsal risk yönetim sürecinin önemli bir adımı olan risk yönetim stratejilerini detaylı bir şekilde aktaracaklar. Ben burada bu stratejilerden birisi olan riskin transferine ve paylaşılmasına kısaca değinmek istiyorum. Riskin transferi, şirketlerin fayda – maliyet analizi kullanarak riskin bir parçasını veya tümünü diğer bir taraf veya taraflarca üstlenilmesine olanak tanımasıdır. Sigorta uygulamaları bu hususta öne çıkan araçların başında gelmektedir. Ancak çeşitli araştırmalar, ülkemizde gerek bireysel gerekse de kurumsal bazda sigorta kullanımının yetersizliğine dikkat çekmektedir. Sigorta penetrasyonunun yetersiz olmasının elbette birçok nedeni bulunmaktadır. Bu nedenler arasında sigorta kullanımı farkındalığının az olması ön plandadır. Kurumlar genelde sigortayı maliyet aracı olarak görmektedir. Aksine sigortayı, riskleri transfer ederek mevcut sermayeyi koruyacak bir finansal enstrüman olarak görmek gerektiği açıktır. Bu noktada, sigorta şirketlerinin de üstlenmesi gereken bir takım vazifeler vardır. Bunlardan en önemlisi, sigorta talep eden şirketin ihtiyaçlarına yönelik özelleştirilmiş poliçeler sunmaktır. Ayrıca hızla değişen koşullara yanıt verecek etkin çözümler sunmaları da gerekmektedir.

 

Tasarruf ve özkaynak açığı, ekonomimizin, hepimizin farkında olduğu, ancak bir türlü çözülemeyen, yapısal bir sorunudur. Bu açıdan, sermaye birikimini nasıl güçlendiririz sorusu kadar, mevcut sermayeyi nasıl korumalıyız sorusu da bir o kadar önemlidir. Türkiye’de bugüne kadar yönetilebilecek birçok risk, zamanında pozisyon alamadığımız için çok yüksek maliyetli krizlere dönüştü. Risk yönetimi yerine kriz yönetimi ile, karşılaştığımız sorunları sonradan aşmaya çalışıyoruz. Risklerin sistemik ilişkilerini gözden kaçırıyoruz. Sürdürülebilir bir büyüme için, özellikle kriz ortamlarında, risk yönetimi ve sigorta kullanımı daha da önem kazanmaktadır. Küresel risk raporunda da belirtildiği gibi, risklere karşı öncelikli eylemlerimizden bir tanesi iş dünyası, hükümet ve sivil toplum arasında bir diyalog platformu oluşturmaktır. TÜSİAD’ın bir çok farklı Komisyon ve Çalışma Grupları dahilinde, bu amaca yönelik kapsamlı çalışmalar yürütmekteyiz.

 

Panelin tüm katılımcılar açısından faydalı olmasını dilerken; etkinlik sponsorumuz  Marsh Sigorta ve Reasürans Brokerliği A.Ş.’ye, toplantının verimli bir ortamda gerçekleştirilmesine olanak sağlayan ülkemizin köklü kuruluşu Milli Reasürans’a, ana tema konuşmacımız Marsh Risk Danışmanlığı EMEA Direktörü Sayın Eddie McLaughlin’e, panel konuşmacılarımız Sayın Solmaz Altın, Sayın Arzu Pişkinoğlu, Sayın Özlem Aykaç İğdelipınar ve Sayın Gökçe Altay Çıtak’a, TÜSİAD Sigortacılık ve Bireysel Emeklilik Çalışma Grubu Başkanı Sayın Mert Yücesan’a ve çalışma grubu üyelerimize ve siz değerli katılımcılara, TÜSİAD Yönetim Kurulu adına teşekkür ve saygılarımı sunarım.