TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz'ın “Türkiye’nin Küresel Rekabet Düzeyi" Raporu Tanıtım Toplantısı Açılış Konuşması

 

Çok Değerli SEDEFED Yönetim Kurulu Başkanı, Sektör Temsilcisi Derneklerin Değerli Başkanları, Saygıdeğer Üyeler, Değerli Akademisyenler, Saygıdeğer Konuklar ve Kıymetli Basın Mensupları,

 

Hepinizi şahsım ve TÜSİAD adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

 

Sözlerime, başta Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) olmak üzere, TÜSİAD - Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu ve bugünkü etkinliğin konusu “Türkiye’nin Küresel Rekabet Gücü Raporu”nu hazırlayan Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Füsun Ülengin’e teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum.

 

Değerli konuklar,

 

TÜSİAD olarak, sektörlerin kendine özgü dinamiklerini ele almak amacıyla şirket örgütlenmelerini çok önemli görüyor ve destekliyoruz.  Bu anlamda, SEDEFED’in, gerek çalışmaları gerekse oluşturduğu platformlarıyla önemli bir işlevi yerine getirdiğine inanıyorum.

 

Bugünkü toplantımızda şahit olacağımız tartışmalar da, rekabet gücü olgusunu çeşitli göstergeler temelinde değerlendirmeye fırsat yaratacak. Bu kapsamda yapılacak bilgilendirme, rekabet gücü analizlerine yönelik bilgi birikimine katkı sağlayacak ve aynı zamanda ülkemizin rekabet edebilirlik düzeyi açısından aydınlatıcı olacak.

 

Dünya Ekonomik Forumunun “Küresel Rekabet Gücü” Raporunda kullanılan “Küresel Rekabetçilik Endeksi”nde yerimiz, TÜSİAD’ın her zaman altını çizdiği makroekonomik istikrar ve mikroekonomik reform sürecinin iç içe yürümesi gereğini açık bir şekilde ifade etmektedir.

 

Yüksek büyüme oranlarımıza rağmen, bu göstergede yıllar itibariyle hissedilir bir iyileşmeye şahit olamadığımız gibi, bulunduğumuz nokta -yani 148 ülke arasında 44. olmamız- tatmin edici olmaktan uzaktadır. Dünyada ilk 20 ekonomi içerisinde yer aldığımız göz önüne alındığında, büyümede daha da ön sıralarda olduğumuz göz önüne alındığında,  bu endekste ilk 20 ülke arasında yer almamız gerekirdi ve bunun için çalışmamız çok önemli diye düşünüyorum.

 

“Üretim Faktörleri Odaklı” yapısıyla yüksek büyüme oranları yakalama istidadı olan ekonomimizin bu büyümeyi sürdürülebilir kılabilmek amacıyla,  -gene raporun kavramlarıyla dile getirirsek- “Verimlilik Odaklı” bir yapıya ve oradan da “İnovasyon Odaklı” bir yapıya dönüşmesini sağlamak mecburiyetindeyiz. Hükümet’in sağlaması gereken makroekonomik istikrarın yanısıra “Mikro Ekonomik Rekabetçilik” alanında da reform dinamizmini tekrar kazanmamız gerekir. 

 

Endekste kullanılan ürün ve emek piyasalarının etkinliği, finansal piyasaların gelişmişliği, eğitim, kurumsal ve teknolojik altyapı, inovasyon, şirketlerimizin operasyon ve stratejilerinin gelişmişlik düzeyi gibi alanlarda geciktirdiğimiz reformlarımızı yapmamız, telafi etmemiz gerekiyor.

 

Bir örnek olarak vermem gerekirse, eğitim sisteminin geliştirilmesini ülkemizin en önemli meselelerinden biri olarak gördüğümüz için, 2011 yılında yayınlanan “Türkiye’de Büyümenin Kısıtları” Raporumuzda bu konuya çok derin bir şeklide değinmiştik ve ülkemizin yüksek büyüme patikasında olabilmesi için eğitimin düzeyi ve kalitesinde önemli bir iyileşme sağlanmasına gereken ihtiyacı vurgulamıştık.

 

Hepimiz biliyoruz ki, ülkemizin reform dinamizmini sağlayan en önemli etkenlerin başında  “Avrupa Birliği Tam Üyelik Müzakere Süreci” gelmektedir. Bu müzakere sürecinin aksaması, fasılların açılmaması, ülkemizde reformların duraksamasına neden oldu.

 

Bu durumun en bariz göstergesi, yeniden yapılanamayan, reformlarını tamamlayamayan ve rekabet gücünü kaybeden ekonomimizin verdiği cari açık ve bu cari açığa neden olan iç tasarruf yetersizliğidir.

 

Büyüme hızında ilk sıralarda ve ekonomik büyüklükte de ilk 20 ekonomi arasında yer almamıza rağmen,  “Küresel Rekabet Endeksi”nde 44. sırada olmamız, işte bu paradoksun ifadesidir. Hem 20 büyük ekonomi arasında oluyorsunuz, hem de ilk 10’da büyüme performansı yakalıyorsunuz, ama endekste 40’lı sıralardasınız. Bu paradoksu çok iyi anlamamız, çok iyi incelememiz ve bunu kırmamız, aşmamamız lazım.

 

TÜSİAD olarak, siyasetin kurumsallaşması açısından, hukuk devleti, güçler ayrımı, şeffaflık gibi temel demokratik kavramlar konusunda görüşlerimizi, önerilerimizi paylaşmaya devam ediyoruz. Toplumun her kesiminden yükselen katılımcı ve çoğulcu demokrasi talepleri karşısında, özgürlük alanlarını genişletmek, adalete güveni tesis etmek açısından AB normlarında siyasi reformlarımıza da yeniden hız kazandırmamız gerekmektedir. Dolayısıyla AB ta üyelik sürecine, müzakere sürecine, AB yönelimimize hız kazandırmamız gerekmektedir. Kararlılığımızın tekrar bir yüksek ifadesine ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.

 

Değerli Konuklar,

 

Sözlerime son vermeden önce temel sorumluluğumuz olan mikro çabalara zemin oluşturan makroekonomik çerçevenin ve istikrarın önemine ilişkin bir kaç değerlendirme yapmak isterim, zira uzunca bir süredir, istikrarını veri olarak aldığımız makro çerçeve bugünlerde karar süreçlerinin önemli bir gündem maddesi, sorgulanan maddesi haline geldi.

 

2000'li yılların en önemli kazanımı makroekonomik istikrar ve bu istikrarı sağlayan kurum ve kurallardır. Şeffaflık, hesap verme ahlakı, bağımsız düzenleyici kurumlar, kamu mali yönetimi ve denetimi ve elbette Bağımsız Merkez Bankacılığı... Bugün tüm toplum kesimlerinin fedakârlıklarıyla gerçekleştirilen bu reformlardan herhangi birine yönelik bir zafiyet, sistemin tümüne yönelik kalıcı güven kaybına neden olur, buna müsaade etmemek gerekir.

 

İki yıldır enflasyon maalesef resmi hedefimizden önemli ölçüde saptı. Ancak bu hedef sapmasının elbette önemli maliyetleri oldu, bekleyişlerin oluşması, fiyatlandırma davranışları hep bu sapmadan nasibini aldı... Ve Merkez Bankası bir kaç gün önce aldığı bir kararla, aslında bugün konuştuğumuz rekabet olgusunun tam merkezinde olan fiyat istikrarına yoğun bir odaklanma içinde olacağını da kuvvetli bir şekilde açıkladı. Biz bunu böyle anladık.

 

Bize göre Merkez Bankası piyasanın dengeye getirilmesi açısından önemli bir adımı atmıştır. Faiz kararının düzeyi, şekli, zamanlaması ile ilgili tercihler bizim konumuz değil, bunlar bağımsız merkez bankacılığı prensipleri içerisinde alınmış en doğru kararlar olarak varsayılmalıdır... Hepimiz bunu böyle varsaymalıyız. Ancak enflasyon ve fiyat istikrarı, bizim elbette yakın izlediğimiz ve sormaya, sorgulamaya hakkımız olan bir konudur. Bu alanı izlemeye, sorgulamaya devam edeceğiz, TCMB'nin kararının makroekonomik istikrarın öneminin korunması açısından önemli bir dönüş noktası, olarak gerçekleşeceğini umut ediyoruz ve bunu böyle görmek istiyoruz.

 

 

Değerli Konuklar,

 

SEDEFED’in çalışmalarının bir az önce sözlerimin içerişinde yer alan katılımcı bir toplum, katılımcı bir demokrasi, katılımcı yöntemlerle ülke kararlarına yardım edebilmek, etki edebilmek bakımından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sektör dernekleri ekonominin, sektörel alanda en uzman kurumlarıdır. Gerçekten Türkiye’de sektör derneklerinin birikiminde, çok az sektör uzmanı kurum vardır. O bakımdan bu uzman kurumların biraraya gelerek Türkiye ekonomisi için görüş oluşturmaları çok değerli ve katılımcı demokrasi açısından da vazgeçilemez bir ihtiyaçtır. Türk iş dünyasının sektör dernekleri vasıtasıyla bu örnek davranış içerisinde olacağından, SEDEFED örgütlenmesinin genişleyip, Türk iş dünyasına ilişkin görüşleri, önerileri gündeme getireceğinden hiç şüphem yok.

 

Sizlerin buradaki varlığı, katılımınız esasen bugünkü toplantıya anlam kazandırıyor. SEDEFED’i, TÜRKONFED’i bugüne getiren çalışmalarınızdan dolayı her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum ve bu çalışmaların attığınız sağlam temeller üzerinde hızla gelişmesini umut ediyorum.

 

Bu tür organizasyonları gerçekleştirirken isimsiz kahramanlar oluyor. Başta o isimsiz kahramanlara SEDEFED’in çok değerli çalışanlarına, Yönetim kuruluna, Sayın Başkana çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Biraz sonra gerçekleştirilecek panelde bizlerle görüşlerini paylaşacak değerli panelistlere de başarılar diliyor, onlara da ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ve beni sabırla dinlediğiniz için hepinize saygılarımı sevgilerimi sunarak teşekkür ediyorum.