TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz'ın “Vizyon 2050 Türkiye: Sürdürülebilir Tedarik Zinciri" Toplantısı Açılış Konuşması

Saygıdeğer Başkanlar, Değerli Konuklar ve Kıymetli Medya Mensupları,

TÜSİAD Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

“Vizyon 2050 Türkiye: Sürdürülebilir Tedarik Zinciri” konferansına hoş geldiniz. 

Büyüme ve kalkınma parametreleri herkesin halen en yakından takip ettiği, ekonominin en temel göstergeleridir.  Oysaki 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyara ulaşacağını göz önünde bulundurduğumuzda; bugünkü büyüme ve refah arayışlarımızın yanı sıra, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabilmeyi de göz önünde bulundurmamız, düşünmemiz gerekmekte. Büyümeden ve kalkınmadan bahsetmemiz yetmiyor. İnsan yaşamının gereksinimleri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge geleceğe uyumlu bir planlama yapmamız gerekmekte. Yani kalkınmayı, büyümeyi sürdürülebilir kılmamız gerekiyor.

Şüphesiz bu durum ülkemiz için de geçerli. Türkiye kısa dönemde sosyal dengelerin korunabilmesi için yüksek büyüme ihtiyacı içinde olan bir ülke ve aslında bu büyümeyi sağlayacak potansiyeli ve kapasitesi olduğuna da hepimiz inanıyoruz. Ancak gelecek nesillerin mutluluk ve refahı için, var olan kaynaklarımızı en verimli şekilde geliştirmenin, yani sürdürülebilir kılmanın yollarını da bulmalıyız, gündemimizin öncelikleri arasına koymalıyız. Türkiye, sürdürülebilir kalkınma politikalarını doğru, zamanında ve kararlı bir şekilde uyguladığı takdirde mevcut kaynakları ile güçlü bir ekonomiyi ve sürdürülebilir refahı sağlayacak kapasitede bir ülke.

TÜSİAD olarak sürdürülebilir bir geleceğin inşası konusunda üzerimize düşen rol ve sorumluluğun bilinci ile sürdürülebilir kalkınmayı ana önceliğimiz olarak belirledik. Bu doğrultuda, 2010 yılında başlattığımız “Vizyon 2050 Türkiye” projesi kapsamında önümüzdeki 40 yılın yol haritasını çizmeye ve 2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiye için atılması gereken adımları belirlemeye gayret ettik. 2012 yılında “Sürdürülebilir Turizm”, daha sonra da İMSAD - TÜSİAD ortaklığında hazırlanan “İnşaat Sektöründe Sürdürülebilirlik raporlarını hazırladık ve çalışmalarımıza bugünkü "Tedarik Zincirinde Sürdürülebilirlik" konferansı ile devam ediyoruz.

Son on yılda sürdürülebilirliği içselleştiren şirketlerin, ciddi anlamda yol kat ettiklerini görüyoruz.  Öte yandan, sadece şirket içi operasyonlarda sürdürülebilirliği içselleştirmenin, uzun vadeli değer yaratabilmek için yeterli olmadığına şahit oluyoruz. Bugün Global Compact imzacısı olan büyük şirketlerin %54’ü kurumsal sürdürülebilirlik stratejilerini tedarik zincirlerine doğru genişletmekte. Çünkü onlar artık tedarik zincirlerindeki süreçlerine ilişkin daha geniş bilgiye ve daha fazla veriye sahip olarak, yaşanabilecek riskleri öngörebileceklerini, maliyetlerini aşağı çekebileceklerini, bu yolla itibarlarını da artırabileceklerini biliyorlar.

Bu nedenle, TÜSİAD olarak bu sene Global Compact Türkiye ve İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği işbirliğinde, tedarik zincirinde sürdürülebilirlik tartışmalarını Türkiye’den ve dünyadan liderlerin tecrübelerini paylaşacakları bir platforma taşımayı amaçladık.  Bu kapsamda hazırladığımız ve seminer öncesinde sizlerle paylaşmış olduğumuz kitapçık ile 7 temel adımda tedarik zincirini sürdürülebilir kılacak uygulanabilir öneriler sunuyoruz. Sizlere birazdan tanıtacağımız bu kitapçığın, büyükten küçüğe tüm şirketlerimize bir rehber olmasını umuyoruz.

Değerli konuklar,

Tüm dünyada tedarik zincirleri, coğrafi olarak her geçen gün genişliyor ve daha karmaşık bir yapıya dönüşüyor. Bu durum bir yandan şirketlere daha az maliyetle daha geniş pazarlara ulaşma imkanı sağlarken, diğer yandan birçok riski de beraberinde getiriyor. Tedarik zincirinde ortaya çıkan bu riskler sadece şirketlere maddi zarar vermekle kalmıyor, şirketin itibar kaybetmesine hatta işlerinin durma raddesine gelmesine dahi yol açabiliyor.

Bu noktada, tedarik zincirinde ortaya çıkan maddi zararlara örnek vermek isterim. Accenture tarafından bu sene yayımlanan CEO anketine göre tedarik sürecinde tespit edilen en büyük risk iklim değişikliğinden kaynaklanıyor. İklim değişikliğinin yol açtığı kuraklık, sel, erozyon gibi doğal afetler, bir yandan hammadde fiyatlarını artırırken diğer yandan şirket operasyonlarının devamlılığını tehlikeye atıyor. Ayrıca, Karbon Saydamlık Projesi’nin 2012 yılında gerçekleştirdiği ankete göre şirketler, tedarik zinciri risklerinin yarıdan fazlasının kuraklıktan kaynaklandığını belirterek, iklim değişikliğinin şimdiden şirket operasyonlarını etkilediğini ya da 5 yıl içerisinde etkilemesini beklediklerini açıklamışlardır. Yakın zamanda Tayland ve Japonya’da yaşanan afetlerin birçok otomotiv şirketinin üretimini durdurması veya ABD’deki kuraklığın tüm dünyada gıda fiyatlarını yükseltmesi, tedarik zincirinin aslında ne kadar kırılgan olabileceğinin birer örneği.

 

Tedarik zincirinin sürdürülebilirliği bağlamında şimdiye kadar örneklediğim maddi risklerin yanı sıra en az bunlar kadar önemli bir başka risk de itibar riskidir.  Tedarik zincirinin sürdürülebilirlik anlayışı ile yönetilmemesi durumunda şirketler, maddi risklere göre  belki de çok daha yıpratıcı olan itibar kaybıyla karşı karşıya kalabilirler. Çünkü yaptıkları seçimlerin dünyaya etkilerinin bilincinde olarak satın aldıkları ürünleri inceleyen, bunları üretenlerin yaşam ve çalışma koşullarına kadar sorular soran tüketicilerin sayısı her geçen gün artıyor. Ürünün fiyatı, kalitesi ya da işlevselliğinin yanı sıra sürdürülebilirliğini de sorgulayan tüketiciler, şirketleri, ürünlerinin nereden geldiği ve hangi koşullarda üretildiği konusunda daha şeffaf olmaya zorluyor. Bugün her türlü haberin saniyeler içerisinde hızla yayıldığı; şirketlerin sadece kendi faaliyetlerinden değil, tedarikçisinin tedarikçisinin faaliyetlerinden dahi sorumlu olduğu bir dünyada iş yapmaktayız. Neredeyse her gün bir şirketin, tedarikçisi çevreye zarar verdiği, çocuk işçi çalıştırdığı veya sağlığa zararlı madde kullandığı için dışlandığını görüyoruz.

Öte yandan, tedarik zincirinde meydana gelebilecek bu riskleri önceden tespit ederek, tedarikçileri ile işbirliği içerisinde bu riskleri engelleyecek tedbirleri alan şirketlerin tedarik zincirini rekabet avantajına çevirdiğini görüyoruz. Karbon Saydamlık Projesi’nin araştırmasına katılan tedarikçilerin yüzde 29’u karbon emisyonlarını azaltarak 13.7 milyon dolar tasarruf ettiklerini belirtmişlerdir. Bugün birçok şirket, tedarikçileri ile iş süreçlerini gözden geçirerek onların çevreye zararlarını en aza indirgemelerine, enerji ve su kullanımını azaltmalarına ve yeni teknolojiler üretmelerine yardımcı olmaktadır.  Ayrıca yeşil paketleme, geri dönüşümlü ürünler ve etkin lojistik sayesinde tedarik zinciri boyunca maliyetleri azaltarak rekabet avantajı elde etmek de mümkün. Tedarik zincirini daha etkili, verimli ve sürdürülebilir kılacak tüm bu uygulamalar sayesinde şirketler, bir yandan tedarik zincirinin kırılganlığını azaltırken bir yandan da hem kendilerine, hem de tüm paydaşlarına değer yarattıkları bir kazan- kazan ortamı sunabiliyorlar.

Bu dönüşümde özellikle büyük şirketlerimizin, halihazırdaki kaynakları ve sürdürülebilirlik alanındaki tecrübeleri ile tedarikçilerine yol gösterebilmeleri gerektiğine inanıyoruz ve bunun çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Dünyada da sürdürülebilirliğin dalga etkisiyle büyük şirketlerden orta ve küçük şirketlere doğru yayılma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Bizler tedarikçilerin küçük ve çok sayıda olduğu sektörlerde şirketlerin ve tedarikçilerin bir araya geldiği platformlar oluşturmanın çok önemli olduğunu, işlevsel olabileceğini düşünüyoruz ve iyi uygulama örneklerinin paylaşılmasının oldukça yararlı olacağına inanıyoruz. Bugünkü seminerimizde de böyle bir platform oluşturmayı ve gerek uluslararası gerekse Türkiye’den başarı hikayelerini sizlerle paylaşmayı hedefledik. 

Değerli konuklar,

Dünyada rekabet yarışı sürdürülebilirlik bağlamında yeniden oluşurken Türkiye’nin bu oluşumun neresinde yer alacağı bizlerin elinde…

Bugünkü seminerimizi bu anlamda, sürdürülebilirliği, tedarik zinciri yönetim ve uygulamalarına dahil etmeyi planlayan şirketlerimize yol göstermesini, halihazırda uygulayan şirketlerimize ise kapsayıcı bir bakış açısı sunmasını temenni ediyoruz.