TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner'in TÜRKONFED 35. Girişim ve İş Dünyası Konseyi Toplantısı Açılış Konuşması - Bursa

Sayın Gümrük ve Ticaret Bakanımız, Sayın Kalkınma Bakan Yardımcımız, Sayın Başkanlar, TÜRKONFED’in Değerli Üyeleri, Saygıdeğer Basın Mensupları,

TÜSİAD Yönetim Kurulu adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. TÜRKONFED’in 35. Girişim ve İş Dünyası Konseyi toplantısında Bursa’da sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Toplantının başarılı geçmesini diliyor, emeği geçen herkese ve ev sahiplerimiz Bursa SİAD ve MAKSİFED’e teşekkürlerimi sunuyorum.


Değerli Katılımcılar,

Konuşmamda, TÜSİAD olarak önem verdiğimiz iki makro konuyu ele aldıktan sonra, yeni Anayasa sürecine ilişkin umut ve beklentilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz 10 senede ülkemizde makroekonomik istikrar büyük ölçüde tesis edildi ve dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri haline geldik. Belki bunun da önaçıcı rolü karşısında, ekonomideki yapısal sorunlar daha belirgin biçimde ortaya çıkmaya başladı. Kaldı ki 2008 krizinden bu yana dünyanın gelişmiş ekonomilerinin bile tekrar mikro ölçekte sanayi politikalarına odaklandığını görüyoruz. Bu aşamada, Türkiye ekonomisinin de, uzun ve başarılı bir büyüme evresine girmesini sağlayan makro reform sürecinin, mikro reformlarla desteklenmesi ihtiyacı daha da öne çıktı.

Geçtiğimiz Kasım ayında yayımladığımız “Türkiye’de Büyümenin Kısıtları: Bir Önceliklendirme Çalışması” başlıklı raporumuzda öne çıkan iki sonuçtan bir tanesi “Türkiye’de üretim ve ihracatın teknolojik içeriğinde ciddi bir iyileşme gerektiği” olmuştur.  Ancak,  piyasa mekanizmasının tek başına teknoloji içeriğinin artmasını sağlayamayabileceği ihtimali göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin bu bağlamda rakiplerinin gerisinde kalmaması için, dönüşüm ihtiyacının ancak ve ancak bütünlüklü bir sanayi politikası çerçevesinde ele alınabileceği daha iyi anlaşılacaktır.

Ülkemizin güçlü ekonomiler içerisinde arzu edilen yerini almasını ancak mevcut ve gelecek yıllardaki işgücü potansiyelini de göz önüne alarak yüksek istihdam artışını üretkenlik temelli sürdürülebilir büyüme ile birleştiren politikalarla geliştirebiliriz. İşte biz de bu bakış açısıyla, Sanayi Stratejisi belgesi ve diğer sektörel strateji belgelerine destek vermekte ve bu belgeleri savunmaktayız. Zira, ilk defa olarak bu belgeler dinamik ve arzu ettiğimiz mikro reformları kapsayan bir yapıda oluşturuldu. Bu strateji belgelerine bağlı eylem planlarının hayata geçirilmesinin yanı sıra; teknoloji, fikri haklar, istihdam, altyapı ve Türk Ticaret Kanunu gibi değişik alanlarda iş yapma ortamının iyileştirilmesi için ihtiyacımız olan reformların yapılması, ülkemizin orta gelir tuzağına düşmesini engelleyecektir. Bu yaklaşım, aynı zamanda, cari açık sorununun da kalıcı ve yapısal çözümlerinden biridir.

Öte yandan, Strateji belgelerindeki analitik çerçeve doğrultusunda bir izleme ve değerlendirme disiplininin yerleştirilmeye çalışılmasını da olumlu buluyor ve çalışmalara mümkün olan katkıyı vermeye gayret ediyoruz. Özel sektörün de içerisinde yer aldığı bu yaklaşımın diğer strateji ve mevzuat çalışmalarına da yansıyacağını umuyoruz.

Sanayi Stratejisi içerisinde yer alan eylem planları Türkiye’nin yatırım ve iş yapma ortamını iyileştirecek reformları kapsamaktadır. Bunlara üst düzey siyasi destek sağlanması önemlidir. Bu doğrultuda, geçtiğimiz sene tekrar başlayan reform ivmesini kaybetmememiz için, başta yeni Türk Ticaret Kanunu’nun ikincil düzenlemelerinin tamamlanması olmak üzere, gerekli tüm reformların kararlılıkla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Yeni Türk Ticaret Kanunu ile ilgili tartışmaların arttığı bu dönemde TÜSİAD olarak her aşamasını yakından takip ettiğimiz Türk Ticaret Kanunu’na verdiğimiz desteği bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun şirketlerimizin şeffaflaşması, hesap verebilir bir hale gelmesi ve özellikle Türkiye'nin önemli sorunlarından biri olan kayıtdışı ekonomi ile mücadele adına reform niteliği taşıdığına inanıyoruz. Bu konuda son günlerde yapılan açıklamaları yakından takip ediyoruz.  TÜSİAD olarak yasanın hazırlık evresinde yasada uygulanabilirlik ve uyum adına bazı değişikliklere gidilebileceğini belirtmiş ve bu yöndeki değişiklik önerilerimizi sunmuştuk. Bu aşamada da aynı anlayış ile bazı değişikliklerin yapılması hala söz konusu olabilir. Ancak bu değişikliklerin, yasanın paydaşlarını daha şeffaf, daha net hesap veren bir düzene kavuşturacak ve böylelikle hem kurumsallaşma, hem de kayıtdışı ile mücadelede reform niteliği taşıyan özelliklerine zarar verici biçimde olmaması konusuna azami dikkatin gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz. Kaldı ki, kanunun ikincil mevzuat düzenlemeleri ile ilgili henüz bir malumatımız olmadığından dolayı, birincil mevzuatın uygulanabilirliği açısından tam sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek de şu noktada henüz mümkün değil.

TTK’nın, sadece içeriği ile sınırlı bir görevi olmadığına inanıyoruz. Bugün, Cumhuriyet döneminde, Medeni Kanun değişikliğinden sonra en önemli yapısal geçişi sağlayacak düzenlemelerden birine gidiyoruz. Genel ilkelerde problem olduğu algısı, piyasa ekonomisi ve kurumsallaşmaya zarar verebileceği için, değişiklik önerilerinin son derece sınırlı ve odaklı tutulması gerekiyor diye düşünüyoruz.
 
TÜSİAD olarak, süreci yakından takip etmeyi ve yasanın özüne sadık kalınması yönünde desteğimizi sürdüreceğiz.


Değerli Katılımcılar,

Önemli olduğuna inandığımız diğer bir husus ise kamunun denetlenmesi. Kamu yönetiminde başarılı olmanın yolu, demokrasinin değişim sürecine paralel bir yaklaşım benimsemekten geçer. Sivil toplum örgütlerinin toplumsal kararların alınmasında seçilmişlerle birlikte rol almasıyla, “temsili” demokrasiden “katılımcı” demokrasiye geçebiliriz.

Kamu yönetiminin toplumu sürekli ileri taşıyacak bir idari kapasiteye sahip olması, pek çok unsuru aynı anda gözeten kapsamlı bir kamu yönetimi programının geliştirilmesini gerekli kılar. Kamu yönetiminde insan kaynağının mümkün olan azami seviyede tutulması ve kalitenin arttırılması, kamu hizmetlerinde kalitenin başlıca unsurlarındandır.

Kamu yönetimi temel ilkeleri neler olmalı sorusunun cevabı; öncelikle yönetimin kendi içinde ve topluma karşı saydam olması ve kendisine emanet edilen yetki ve kaynakları nasıl kullandığının hesabını verebilmesidir. Kamu kaynaklarını mali disiplini bozmayacak şekilde ve verimli kullanmak ve atama ve terfilerde liyakati esas kıstas haline getirmek ve nihayet tüm kurumlarda uzun vadeli düşünme ve stratejik yaklaşımlarla hareket edebilme kapasitesini geliştirmek ilkelerini daima gözetmeliyiz.

Ülkemizde önemli bir sorun, “politika üretmek” ve “politika yapmak” kavramlarının iç içe geçmiş olmasıdır. Bu nedenle politika üretmek sadece seçilmişlerin görev ve yetki alanında görülmektedir. Oysa ki bu bakış açısı katılımcı ve çoğulcu demokrasiye geçişte bir engeldir. Zira politikaların oluşturulmasında yönetimin ve yönetilenlerin birlikte çalışması toplumsal mutabakatı sağlamanın da en etkin ve verimli yoludur. Kamu politikalarının vatandaş odaklı ve etkili olabilmesi ancak bu şekilde sağlanabilir.

Politikaların açık, şeffaf, anlaşılabilir ve somut şekilde; çerçevesi bireysel hak ve özgürlüklerden oluşturulmak suretiyle hazırlanması çok önemlidir. Gerek yerel, gerekse ulusal düzeyde, başta sivil toplum örgütleri için olmak üzere, politika üretimine ve uygulamaya katılım araçları ve platformları oluşturmanın, bunları çeşitlendirmenin, kamu yönetiminde başarının temeli olduğuna inanıyoruz.

Sivil toplum kuruluşlarının katılımcı demokrasi ve iyi yönetişim açısından oynadıkları bu role olan inancımız, yerel düzeyde, özellikle iş dünyası temsil kuruluşları açısından TÜRKONFED’e de uzun yıllardır verdiğimiz desteğin de temelini oluşturuyor.

Kamunun yerel düzeydeki örgütlenmeleri açısından baktığımızda, bölgesel örgütlenmelerin rolünün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bölgesel politikaların oluşturulmasında katılımcılık, öngörülebilirlik ve saydamlığın hayata geçirilmesi, bölgelerin çok daha hızlı kalkınmasına, gelişmesine yol açacaktır. Yerel düzeyde bu katılımcılığı, şeffaflığı, hesap verilebilirliği sağlayabilirsek, bunun ulusal boyuttaki yansıması da daha hızlı ve daha güçlü olabilecektir.

Son dönemde, TÜRKONFED ile yürüttüğümüz, bölgesel federasyonların Kalkınma Ajansları bölgeleri ile uyumlu hale getirilmesi projesinin temelinde de, bölgesel federasyonların, bölgesel kalkınma politikalarının oluşturulduğu Ajans bölgelerine odaklanmaları ve bu katılımcılık sürecinde çok daha etkin olmaları yatmaktadır. Bölge iş insanları, SİAD’lar ve bölgesel federasyonlar altında örgütlendikçe bu sürece sahip çıkılması, müdahil olunması da daha kolay olacaktır.

Hem birer vatandaş olarak, hem de iş dünyasının temsil örgütleri olarak bu sorumluluğumuza sahip çıktıkça, yönetenlerin yönetilenlere şeffaf ve düzenli olarak hesap vermesini sağladığımız zaman, daha demokratik, kaynaklarını çok daha verimli kullanan, kalkınmış bir ülke olma yolunda önemli bir mesafe katedeceğimize inanıyorum. Esas dönüşümün, esas kalkınmanın altında bu zihinsel ve yapısal dönüşümün yattığına inanıyorum. Bunu yerleştirebildiğimiz zaman, ekonomik kalkınmayı da çok daha şekilde hızlı sürdürülebilir ve yüksek hale getirebileceğiz.


Değerli Katılımcılar,

Son olarak, yeni Anayasa sürecine ilişkin umut ve beklentilerimizi sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.

Yeni Anayasa sürecini, aslında toplumda gerginlik yaratan birçok husus için bir uzlaşma fırsatı olarak görüyoruz. Yeni her zaman kolay değildir, bir silkelenme, zihniyette dönüşüm, yanlışlarla hesaplaşma ve cesaret gerektirir. Bu cesareti gösterememek, bir taraftan eskiyi eleştirirken, eskinin mutsuz eden, zarar veren yapısına razı olmak, zihniyette dönüşüme direnmek, insana sadece zaman, kaynak ve enerji kaybettirmekle kalmaz, hem kendinin, hem çevresinin mutluluğundan çalar.

Yeniye alışmak her zaman kolay değildir, ancak umut vadeder, yüklerden kurtulmayı getirir, ilerleme yönünde enerji verir.

Toplumda kendini farklı hisseden, farklı düşünen herkesin, asgari temelde mutlu, huzurlu ve güvende hissetmediği, toplumsal barışın sağlanamadığı bir ülkede, kendi ideal dünya algımızı birbirimize dayatarak, birbirimizin mutsuzluğuna rağmen mutlu olamayız.

Özellikle, böyle dönemlerde, siyasete çok önemli bir rol düşüyor. Siyasilerin temsil ettikleri farklı görüşleri, meclis çatısı altında uzlaştırıcı bir yaklaşım ile dengelemek ve toplumun tümünü mutluluğa, huzura ulaştıracak yoldaki engelleri kaldırmak asli sorumluluklarıdır. Siyasiler tarafından kullanılan dil, topluma bu yönde umut ve ilham vermeli, bu müzakere ortamını zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı bir üslup içermelidir. Özü itibari ile özgürlükçü, baskı ve korkudan uzak bir Anayasa’yı ancak,  yine özgürlükçü, baskı ve korkudan uzak bir müzakere zemininde yaratabiliriz.

Önümüzde çok önemli bir fırsat var ve bu fırsatı kaçırma lüksümüz olmadığını artık sürecin tüm paydaşları, net bir şekilde kabul etmek zorunda. Uzlaşmaya çok büyük ölçüde ihtiyacımız var ve burada iktidar ve ana muhalefet partisi arasındaki uzlaşma büyük önem taşımaktadır. Bu adımı çok önemli görüyor ve sürecin canlı tutulması için her türlü girişimi desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Bu vesile ile de tüm siyasi partileri yapıcı ve şeffaf birer müzakere ortamına davet etmek istiyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.