Batı’nın Yeni İşbirliği: Transatlantik Ekonomi Konseyi

 

 


Dilek ÖRNEK, TÜSİAD Dış İlişkiler Bölümü


AB ile ABD arasında 2007 yılında Transatlantik Ekonomi Konseyi (TEC) adı altında hükümetler arası bir işbirliği mekanizması oluşturularak iki taraf arasında ekonomik ortaklığa gidilmesi amaçlandı. Çin’in başını çektiği yükselen ekonomilere karşı bir ortaklık ihtiyacı belirmişti. Ancak bu sürecin hızlanmasında özellikle 2008 yılında patlak veren kriz ve ardından Euro bölgesinde görülen durgunluk etkili oldu ve ortaklık vizyonu 2011 yılında ivme kazandı.

Zira, Euro bölgesinde yaşanan krizin ABD’yi önemli oranda etkilemesi, karşılıklı bağımlılığın ne derece yüksek olduğunu görmek açısından önemli bir tecrübe oldu. Hem AB hem de ABD’de yaşanan ekonomik durgunluk ve işsizlik artışına ortak çözümler aranması ihtiyacı arttı.

TEC Sürecinin Arkasındaki Başlıca Nedenler

AB ve ABDli firmalar,  Çin gibi yüksek büyüme oranlarına sahip gelişmekte olan ülkeler ile ticaret ve yatırım ilişkilerini giderek artırdılar. Özellikle Çin’in 1.3 milyarlık nüfusu ve büyüyen ekonomisiyle AB ve ABD menşeli firmalar için büyük fırsatlar yarattığı göz ardı edilemez. Öyle ki AB’nin Çin’ ihracatı son 15 yılda yıllık %20-30 arası artış gösterdi. ABD’nin en çok ticaret yaptığı ikinci ekonomi oldu. Ancak Çin, nüfusu ve ekonomik büyümesiyle fırsat yaratırken yine aynı sebepten dünya ekonomisi ve siyaset sahnesinde diğer yükselen ekonomilerin olmadığı kadar güçlü bir konuma yükseliyor. Üstelik bu kadar güçlü bir ülkede ekonomide devletin söz sahibi olması, hammadde ihracatını sınırlayarak AB ve ABD’nin üretiminde ihtiyaç duyduğu hammaddeye erişimini zorlaştırması, kamu alımları piyasasını kapalı tutması, telif haklarının korunmasına yönelik uygulamaları gevşek tutması, yabancı malların Çin piyasasına girişini sınırlayan tarife dışı engelleri artırması ve benzeri bir çok husus nedeniyle AB ve ABD’li şirketlerin rekabet gücünü zayıflatıyor. Ayrıca, üçüncü ülke pazarlarında Çin giderek AB ve ABD menşeli ürünlerin yerini alıyor, buna ek olarak üçüncü ülkelerin hammadde kaynakları ve kamu alımlarına AB ve ABD’ye göre daha etkin erişim sağlıyor.(i)  Tüm bunlar da sonuç olarak AB ve ABD’nin ticari çıkarlarıyla çatışıyor.

AB’de Çin’in korumacı politikalarına karşı adımlar bir süredir kendini göstermeye başlamıştı. Bu adımlar arasında kamu alımlarında karşılıklılık ilkesi önemli bir yer tutuyor. Buna göre, AB dışından bir ülke firması, bir AB devletinin kamu alım ihalesine girmek istediğinde, kendi ülkesinde kamu ihaleleri AB’li şirketlere kapalıysa bu firmanın ihaleye girmesi engellenebilecek. Karşılıklılık ilkesinin getirilmesinin elbette ki en büyük nedeni, kamu alımlarında kapalı olan Çin’e misilleme yapmak. Bunun yanı sıra,  ham madde ve nadir toprak elementleri ticaretinde Çin’in ihracat kısıtlamalarına karşı AB, hammadde stratejisi oluşturarak ve DTÖ’ye şikayet mekanizmasını kullanarak ticaret boyutunda belirgin bir karşı duruş sergiliyor.

Şu anda AB’nin ASEAN, Hindistan, Kanada, Körfez İşbirliği Ülkeleri, Güney Amerika, Afrika ülkeleri, deyim yerindeyse, Çin dışındaki tüm ülkelerle STA veya ekonomik ortaklık girişimi var. AB ve G. Kore arasındaki STA 2011 yılında yürürlüğe girerken Ukrayna ile müzakereler tamamlandı. AB’nin uzun süre STA yapmaya yanaşmadığı Japonya ile dahi ön çalışmalar başlatıldı.

ABD de benzer bir süreçte ilerledi. G. Kore ile STA’yı AB’den önce tamamladı ve bunun yanı sıra Çin dışındaki pasifik ülkeleriyle Trans-Pasifik Ortaklık (TPO) oluşturdu.

12 Kasım 2011 tarihinde, Avustralya, Brunei Darussalam, Şili, Malezya, Yeni Zelanda, Peru, Singapur, Vietnam ve ABD’den oluşan 9 Trans-Pasifik Ortaklığı ülkesinin liderleri biraraya gelerek TPO Anlaşmasının ana hatlarını açıkladılar.

ABD için hızla gelişen Asya Pasifik pazarı halihazırda önemli bir ihracat rotası. 2010 yılında ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde yer alan tüm ülkelere mal ihracatı yıllık %25.5 artışla 775 milyar dolara ulaşmış ki bu miktar ABD’nin toplam mal ihracatının %61’ini oluşturuyor. (ii)  TPO ülkeleri ise grup olarak ABD’nin en büyük dördüncü ihracat pazarını oluşturuyor. ABD bu bölgeye yatırım ve ticaretlerini daha da artırarak büyüme ve istihdam sağlama amacı güdüyor. Diğer taraftan bu bölgenin en önemli gücü olan Çin’i dışarıda bırakarak “diğerleri” ile bir güç oluşturmaya çalışıyor.

Ayrıca sadece Çin değil Brezilya, Rusya, Arjantin gibi diğer yükselen ekonomilerin de artan korumacılık uygulamaları ve/ya bu ülkelerle yaşanan siyasi uyuşmazlıklar “aynı dili konuşan” AB ve ABD’yi ortak tavır almaya itiyor.

Yükselen Ekonomilere Karşı Batı’nın Ortak Değerleri

Hem AB hem de ABD, Doha Turu’nun sonuçsuz kalmasıyla özellikle 2007 yılından itibaren ikili serbest ticaret anlaşmalarına (STA) ağırlık verdi. Böylelikle ticaretin ve yatırımların önünü açmaya çalıştı.

Ancak TEC sürecinde, iki taraf da daha önce hiçbir ülke veya ülke grubuyla yapmadıkları türden bir işbirliğine giderek dünyanın geri kalanını bağlayacak kurallar koyup birlikte savunacakları bir oluşum için masaya oturdu.

Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso’nun, bu işbirliği süreciyle ilgili Nisan ayında yaptığı bir konuşmada “Ortak değerler ve çıkarlara” vurgu yaptığı görülüyor. Bu vurgudan da anlaşılacağı üzere, sadece ticaret ve yatırımların önünü açmak değil, standartların ve mevzuatların uyumu ve bilgi paylaşımı, bu işbirliği sürecinin belkemiğini oluşturuyor.

Yatırım ve Ticaret Akışındaki Eğilimler

Barroso, Nisan ayında yaptığı konuşmada, 10 milyon nüfuslu Belçika’ya yapılan ABD yatırımlarının dahi Çin veya Hindistan’daki ABD yatırımlarından fazla olduğunu, hatta Brezilya, Çin ve Hindistan’daki toplam ABD yatırımların Hollanda’ya yapılan ABD yatırımlarının yarısından dahi az olduğunu dile getirerek gerçekle, algılanan arasında ciddi bir fark olduğuna dikkat çekiyor.(iii)

Barroso yine bu konuşmasında AB ve ABD’nin toplam milli gelirinin toplam dünya milli gelirinin neredeyse yarısını oluşturduğunu ve dünya ticaret akışının neredeyse üçte birinin bu iki taraf arasında gerçekleştiğini belirterek bir bakıma “en büyük hala biziz” diyor.

Ancak aşağıdaki tablolarda da görüleceği üzere mevcut durumda AB ve ABD hala en büyük olsa da yatırım ve ticaret eğilimlerinin başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ekonomiler lehine hızla değiştiği görülüyor.
 


 


 

 

 

Transatlantik Ekonomi Konseyi’nde ele alınan başlıca alanlar ve atılacak adımlar:

•    Güvenli Ticaret ve Arz Zinciri Güvenliği: Terörizme Karşı ABD Gümrük-Ticaret Ortaklığı (C-PAT) ile AB Yetkilendirilmiş Yükümlü (AEO) programlarının karşılıklı tanınmasına yönelik hazırlık çalışmaları tamamlanmıştır. Karşılıklı tanımaya ilişkin imzanın atılmasıyla söz konusu belgelere sahip olanlar Temmuz 2012 itibariyle yeni uygulamadan yararlanabilecekler.

•    Fikri Mülkiyet Hakları: Üçüncü ülkelerde fikri mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin işbirliği

•    Yatırımlar: Her iki taraf, uluslararası yatırım politikası konusunda ortak prensipler belirleyecek. Bu prensipler hem AB ve ABD için hem de üçüncü ülkelerin yatırım politikaları için referans hizmeti görecek.

•    KOBI İşbirliği: KOBİler için yatırım ve ticaret olanaklarını artırmaya yönelik işbirliğinin yanı sıra Güney Akdeniz ülkelerindeki KOBİlerin geliştirilmesi için iki tarafın birlikte çalışması

•    Hammadde: Geri dönüşüm, kaynak etkinliği, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde Transatlantik işbirliği

•    İnovasyon: Biyoekonomi ve Biyolojik menşeli ürünlere yönelik inovasyon çalışmalarında işbirliği

•    ENERGY STAR Etiketlemesi: ABD’de enerji etkinliğine dair gönüllü uygulanan bir etiketleme programı olan Energy Star, yapılan anlaşma sonucu AB’de de uygulanacak.


Standartların Belirlenmesi ve Bilgi Paylaşımı Yapılması Öngörülen Yeni Gelişen Sektörler

•    E-Sağlık: Elektronik sağlık kayıtlarıyla ilgili ortak çalışmalar.

•    Bilgi ve İletişim Teknolojisi

•    Bulut Bilişim

•    Nanoteknoloji

•    Elektrikli arabalar: Elektrikli arabalarda iki taraf arasında standartların ve mevzuatın uyumlaştırılması, ortak araştırma inisiyatifleri ve pilot projeler konusunda işbirliği öngörülmektedir. Uygulamalara yönelik olarak iki taraf arasında bir niyet mektubu imzalanmış ve çalışma planı oluşturulmuştur.


Başlıca Zorlayıcı Alanlar

•    AB, ABD’nin “Amerikan Malı Al” uygulamasına istisna teşkil ederek (ABD malı gibi muamele görerek) ABD kamu alımları piyasasından pay almayı ve ayrıca eyalet düzeyinde daha fazla taahhüt elde etmeyi umuyor. Ancak ABD tarafı kamu alımları konusunun eyalet düzeyinde tartışılmasına yanaşmıyor.

•    Hizmetler piyasasında AB, hem pazara girişte daha fazla imkan, hem de düzenlemelerde bir işbirliği çerçevesi amaçlıyor. Ancak ABD tarafı hizmetler sektöründe AB düzenlemelerinin daha sıkı olması sebebiyle bu konuda ortak bir çalışmaya sıcak bakmıyor.

•    Sanayi ve tarım ürünlerinde tarifelerin kaldırılması hedefleniyor ama De Gucht yaptığı konuşmada, tam tarife liberalizasyonuna mümkün olduğunca yaklaşmaya çalışacağız diyerek aslında tam tarife liberalisyonunu tamamen sağlanamayacağının da sinyalini veriyor.

•    Tarife dışı engeller konusunda ise en sorunlu alan tarım ve et ticareti. Tarife engelleri yüksek olmasa da AB, dana eti, kümes hayvanları, soya fasulyesi, domuz eti ve pirincin ABD’den ithalatına sınırlama ya da yasaklama getirerek tarife dışı engeller koymuştu. Bu konuda AB tarafı, düzenlemeleri ele alan ortak bir platform oluşturulmasını istiyor.

Söz konusu alanlar uzun yıllardır her iki taraf arasında çözüme kavuşamamış alanlardır.  Ancak Transatlantik sürecinde gelinen nokta, her iki tarafın da belli alanlarda feragat ederek uzlaşıya varılacağı beklentilerini güçlendiriyor. Örneğin AB sağlık ve bitki sağlığı konularında esneme gösterirken ABD’nin de eyaletler düzeyinde kamu alımlarını daha fazla açması beklenebilir.





Transatlantik sürecinde son durum ve Türkiye

28 Kasım 2011 tarihinde AB-ABD Zirvesinde ABD Başkanı Barack Obama, AB Komisyonu Başkanı Barroso ve AB Konsey Başkanı Van Rompuy başkanlığında yapılan toplantıda “Büyüme ve İstihdam” başlıklı bir çalışma grubu kurulması kararlaştırıldı. Transatlantik Ekonomi Konseyi çatısı altında kurulan Büyüme ve İstihdam çalışma grubu bu doğrultuda atılacak adımlar ve alınacak önlemleri değerlendirerek sonuçları, 2012 yılsonunda ABD ve AB liderlerine sunacak.

TEC süreci hızla ilerleyen ve özellikle yeni gelişen sektörlerde standartların belirlenmesi anlamında önemli adımlar atılmış ve iş dünyasından da destek almış bir süreç ve Türkiye’nin bu süreci göz ardı etmesi mümkün gözükmüyor. AB iş dünyası, ABD tarafında hem Cumhuriyetçiler hem de Demokrat Partinin daha önce olmadığı kadar konuya sıcak baktığını ve çok önemli bir momentum sağlandığını belirtiyor.(vi)  2013 başında müzakere sürecinin başlatılması ve 2,5-3 yıl içinde de tamamlanması bekleniyor.

2007 yılından itibaren AB’nin üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmalarına ağırlık vermesiyle, Türkiye Gümrük Birliği üyesi olarak bu anlaşmaların dışında kalmaktan, AB’nin aynı anlaşmaların Türkiye ile de yapılması için üçüncü ülkelere yeterince baskı yapmadığından şikayet ederek ilgili tüm platformlarda bu sıkıntısını gündeme getirdi. Özellikle G. Kore, Ukrayna ve Hindistan ile STA müzakereleri sırasında Türkiye bu endişelerini sıkça dile getirdi.

Şimdi ise daha da büyük bir oluşum söz konusu ve Türkiye Gümrük Birliği’nin bir parçası ama hala AB üyesi olamamış iken AB-ABD arasındaki bu sürece nasıl dahil olur, dahil olursa ve olmazsa ne olur soruları gündeme geliyor.

Türkiye’nin gümrük mevzuatı AB ile uyumlu olmak zorunda olduğundan bu yeni oluşuma göre yeniden şekillenmek durumunda kalacak. Bununla birlikte özellikle yeni gelişen sektörlerde standartlar, yatırımlar ve diğer mevzuatlara ilişkin kural ve prensiplerin belirlendiği bir oluşumun dışında kalmanın veya bu oluşuma dahil olmanın Türkiye’ye etkilerinin iyi tartılması gerekiyor.

AB’nin STA imzaladığı ülkelerle Türkiye de aynı STA’yı imzalamak için girişimde bulunduğunda karşısına çıkan en büyük sorun, söz konusu ülkenin Türkiye’nin AB üyesi olmadığını belirterek imzalamaya yanaşmaması idi. AB de aynı gerekçe ile Türkiye için karşı tarafa yeterince baskı yapmıyordu. Şimdi ise karşı kanatta Türkiye’nin AB üyesi olmasını her zaman destekleyen ABD var. Dolayısıyla, sürecin Türkiye için işleyişi daha önceki STA serüvenlerinden farklı olabilir ama AB’nin bu farklı süreçte Türkiye’yi ne kadar destekleyeceği önemini koruyacak.
 

----------------

(i)   Busınesseurope C Impact project
(ii) www.ustr.gov/about-us/press-office/fact-sheets/2011/november/united-states-trans-pacific-partnership
(iii) “A EU-US partnership for growth and jobs”, Jose Manuel Barroso, AECA Brussels, 26 April 2012
(iv) Dünya Bankası Veri Bankası
(v) http://ec.europa.eu/trade/creating-opportunities/bilateral-relations/countries-and-regions/
(vi) BUSINESSEUROPE (Avrupa İşverenler Konfederasyonu) ABD Ağı toplantı notları

 

 

"TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini" güncel tartışmalara yönelik ve genel okuyucu kitlesi için TÜSİAD Araştırmacıları tarafından hazırlanan kısa makalelerden oluşmaktadır. "TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini"nde yer alan görüşler yalnızca yazara aittir ve TÜSİAD’ın görüşlerini yansıtmayabilir.

 

 

 

Bu kategoriden diğerleri: