TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini, 2009 / 01 İklim Değişikliği; Yeni Bir Kopenhag Kriteri mi Geliyor?

 

 

Hande BALOĞLU - TÜSİAD Sanayi, Hizmetler ve Tarım Bölümü Uzmanı


21. yüzyılın en ciddi küresel tehditlerinden birini oluşturan iklim değişikliği sürdürülebilir kalkınma vizyonu ve küresel bir yaklaşımla ele alınması gereken bir olgudur.  Küresel ısınma nedeniyle önümüzdeki yıllarda çölleşme ve kuraklığın daha geniş alanlara yayılması, deniz seviyelerinin yükselmesi, bazı canlı türlerinin yok olması, doğal felaketlerin ve salgın hastalıkların artması, tarım üretiminin azalması ve tüm bunlara bağlı bölgesel göçlerin olması beklenmektedir. İklim değişikliği ile mücadele ve adaptasyon sadece çevre politikalarını ilgilendiren bir konu değildir. Yapılan bilimsel çalışmalar önlem alınmadığı takdirde, dünyamızın 2050 yılına kadar 4-6 derece ısınacağını[i] ve dünya ekonomisinin ortalama olarak yıllık %5 küçülebileceğini ortaya koymaktadır. Buna karşılık önlem almanın yıllık maliyeti küresel GSYH’nin %1’i olarak hesaplanmaktadır.[ii]

Türkiye bulunduğu coğrafya itibari ile iklim değişikliğinin etkilerine karşı son derece kırılgan bir ülke durumundadır. Son 20 yılda endüstrileşme ivmesi kazanan ülkemizin iklim değişikliği konusundaki tarihsel sorumluluğu gelişmiş ülkelere kıyasla azdır. Türkiye’nin kişi başı sera gazı emisyon oranı düşük olmakla birlikte 1990’dan bu yana %49luk bir artış göstermiştir. Ayrıca, Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonları 1990-2007 yılları arasında %119 artmıştır. Burada en büyük payı %77 ile enerji sektörü almaktadır.[iii] Gelecek kuşaklara sorumluluklarımız çerçevesinde, ülkenin iklim değişikliği ile mücadele ve düşük karbonlu ekonomiye geçmeye yönelik uluslararası çabalardan uzak kalmaması gerekmektedir.
 
7-18 Aralık 2009 tarihleri arasında Kopenhag’da geçekleştirilecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 15. Taraflar Konferansı (COP 15) iklim değişikliği ile mücadelede 2012 sonrası benimsenecek yeni anlaşmaya karar verilmesi açısından önem taşımaktadır. Kopenhag’da iklim değişikliği yeni anlaşması üzerinde siyasi bir karara varılması ümit edilmektedir. Bu siyasi kararı takiben, emisyon azaltımına yönelik hedef, önlem ve mekanizmalar sunan ve 2012 sonrasında yürürlüğe girecek hukuki olarak bağlayıcı bir sözleşmenin ortaya konulması beklenmektedir.
 
Küresel iklim değişikliği ile mücadele “ortak fakat farklı sorumluluklar ilkesi” çerçevesinde tüm ülkelerin kendi kapasiteleri oranında çaba göstermesi ile mümkün olacaktır. Dolayısıyla, küresel toplam emisyon oranında çok büyük paylara sahip olan ABD ve hızla gelişmekte olan Çin ve Hindistan gibi ülkelerin artık sorumluluk almaları gelecekteki küresel iklim rejiminin hakkaniyetli ve samimi bir çerçeveye oturtulması açısından önem taşımaktadır.
 
Gerek ekonomik kalkınmaya yönelik kaygılar gerekse UNFCCC'nin ülke taahhüt listelerinde yanlış konumlandırılması nedeniyle, Türkiye uzun yıllar küresel iklim değişikliği rejiminin pasif bir oyuncusu olmuştur. Ancak, son yıllarda bu konuda artan hassasiyete paralel olarak Türkiye geç de olsa ulusal iklim değişikliği politikaları ve uluslararası iklim müzakerelerine yönelik çalışmalarını hızlandırmıştır. Bu bağlamda, ulusal iklim değişikliğine uyum stratejisi ve bu stratejiyle uyumlu bir eylem planı çalışmaları sürmektedir.
 
Kyoto Protokolü’ne 2009 yılında taraf olan Türkiye, 2008-2012 yükümlülük döneminde Ek B ülkeleri için öngörülen 1990 emisyon seviyesinden %5 indirim taahhüdü almamaktadır. Ek I’de yer alıp da Ek B’de yer almayan tek ülke olan Türkiye, Kyoto Protokolü’nün sunduğu esneklik mekanizmalardan faydalanamamaktadır. 2012 sonrasında oluşacak mekanizmalar ve bunlardan faydalanılması ise tamamen müzakerelere bağlıdır. Ancak, OECD üyesi ve AB'ye katılım sürecinde bir ülke olarak Türkiye, 2012 sonrası küresel iklim müzakerelerinde aktif bir rol almalı ve hızla artan emisyonlarını sürdürülebilir kalkınma hedefleri çerçevesinde sınırlandırmak üzere stratejiler hazırlamalıdır. Bu müzakerelerde verilecek taahhütlerde ülkemizin ekonomik gelişmişlik düzeyi ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bunun için tüm sektörlere yönelik güvenilir veri ve bilgiye dayanan güçlü bir müzakere pozisyonu oluşturulması ve düşük karbonlu ekonomiye geçiş vizyonu ile entegre enerji-iklim stratejileri geliştirilmesi gerekmektedir.
 
ABD’nin uzunca bir süre sessiz kaldığı ve hatta süreci terk ettiği bir ortamda AB Kyoto Protokolü çerçevesinde uluslararası iklim değişikliği düzeninin liderliğini üstlendi. AB, önümüzdeki dönem için iddialı emisyon indirim hedefleri ve entegre bir iklim-enerji politikası ortaya koydu. 2020 yılında 1990 yılına göre %20 emisyon indirimi ve %20 enerji verimliliği hedefi koyan AB, yeni üye olan, katılım sürecinde olan ve aday ülkelerin de bu doğrultuda hedef almalarını beklemektedir. Dolayısıyla, Türkiye 2012 sonrası iklim rejimi için sorumluluk ve emisyon indirim hedefi alması hususunda gerek AB gerekse uluslararası topluluğun baskısı altındadır. Türkiye, AB’ye üyelik müzakerelerinde iklim politikalarını göz önünde bulundurmalı, iklim müzakerelerinde savunacağı pozisyonu AB’ye iyi anlatmalı ve karşılıklı mutabakata varmalıdır. Kişi başına milli geliri ve sanayileşme seviyesi göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin 2012 sonrası yeni oluşturulacak iklim rejiminde gelişmiş ülkeler düzeyinde bir emisyon azaltım yükümlülüğü alması beklenmemelidir. Ancak, Türkiye ekonomisinin yıllık %5-6 civarında büyüme ihtiyacına paralel olarak oluşacak emisyon artışını azaltmaya yönelik çalışmalar yapmalıdır. Bu çerçevede, enerji tasarrufu ve enerji verimliliğini artırıcı önlemler alınmalı, yenilenebilir enerji potansiyelimiz geliştirilmeli, üretimde çevre dostu teknoloji ve tekniklerin kullanımı ve Ar-Ge faaliyetleri desteklenmelidir. Ayrıca, bu konuda toplumsal bilinç ve hassasiyetin oluşturulması yönünde de eğitici faaliyetler yaygınlaştırılmalıdır.  
 

 

TÜSİAD’ın İklim Değişikliği Çalışmalarını Biliyor musunuz?

  • TÜSİAD, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryası’na “İş Dünyası ve Sanayi Sivil Toplum Kuruluşu” (BINGO) alanında Türkiye’den ilk akredite kuruluştur.
     
  • UNDP–Türkiye, Çevre ve Orman Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı işbirliği ile yürütülen “Türkiye'de İklim Değişikliği Yönetimine ilişkin Kapasite Geliştirme Projesi”ne TÜSİAD da taraftır ve destek olmaktadır.
     
  • TÜSİAD UNDP-Türkiye işbirliği ile ilgili kamu kuruluşları ve iş dünyasını bir araya getiren “Özel Sektör-Kamu İklim Değişikliği Toplantıları” düzenlemektedir.
     
  • TÜSİAD Bölgesel Çevre Merkezi – REC Türkiye ile iklim değişikliği ile mücadele ve Türkiye’de düşük karbon ekonomisine geçiş yolunda, iş dünyasına destek sağlamak amacıyla “İklim Platformu” nu kurdu. Düşük karbonlu işletmelerin geliştirilmesi için gerekli değişimin sağlanması amacıyla özel sektörü temsil eden farklı kuruluşların bir araya geldiği İklim Platformu, ulusal ve uluslararası iklim politikalarının desteklenmesi ve Türk iş dünyasının uluslararası süreçlere etkin katılımını hedeflemektedir.

 


İklim Değişikliğinin Küresel Ekonomiye Etkileri 

 

 
 Kaynak: Nicholas Stern, “Stern Review on the Economics of Climate Change”, 2006

[i] IPCC, Inter-governmental Panel on Climate Change, “Climate Change 2007: Synthesis Report Summary for Policymakers”, 2007.
[ii] Nicholas Stern, “Stern Review on the Economics of Climate Change”, Cambridge University Press, 2006.
[iii] Türkiye İstatistik Kurumu www.tuik.gov.tr

"TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini" güncel tartışmalara yönelik ve genel okuyucu kitlesi için TÜSİAD Araştırmacıları tarafından hazırlanan kısa makalelerden oluşmaktadır. "TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini"nde yer alan görüşler yalnızca yazara aittir ve TÜSİAD’ın görüşlerini yansıtmayabilir.
Bu kategoriden diğerleri: