TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini, 2010 / 03 Irak Genel Seçim Sonuçları ve Olasılıklar

Fikir Üreten Fabrika'dan (Arşiv)

 


Zafer GAZİ - TÜSİAD Dış İlişkiler Bölüm Sorumlusu

Irak'ta 2003'teki ABD işgali sonrası gerçekleştirilen yeni kurumsal düzenlemeler çerçevesinde 2005'te yapılan ilk seçimlerin ardından, ikinci genel seçimler 7 Mart 2010 tarihinde yapıldı.[1] Çok sayıda Şii ve Sunni adayın katılmasına izin verilmediği seçimlerin 29 Mart günü açıklanan ilk sonuçlarına göre Başbakanlığı yürüten Şii Dava partisi lideri Nuri el Maliki'nin Kanun Devleti listesi 325 sandalyeli parlamentoda 89 sandalye kazanırken, yine Şii ancak daha laik bir yapıya sahip olan eski başbakanlardan İyad Allavi liderliğinde, Sunnileri ve Arap milliyetçilerini de temsil eden ve Türkmen cephesinin de dahil olduğu Irakkiye koalisyonu 91 sandalye kazandı. Irak İslami Yüksek Konseyi lideri de olan Ammar el-Hekim liderliğindeki ve başta Sadr grubu ve eski başbakanlardan İbrahim el Caferi olmak üzere Dava Partisi dışındaki İslamcı Şii grupları bünyesinde toplayan Irak Ulusal Koalisyonu 70 sandalye, Barzani-Talabani işbirliğindeki Kürdistan İttifakı da 42 (tüm Kürt gruplarının toplam sandalyesi 57) sandalye elde etti..[2] İlk sonuçlara yapılan itirazlar sonrasında Allavi listesinin kazandığı iki milletvekilliği iptal edildiyse de Irak Anayasa Mahkemesi 1 Haziran tarihinde seçim sonuçlarını 29 Mart günü açıklanan şekliyle onayladı.

1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM’den geçmemesinin yarattığı gerginliğin ortadan kalkmasının ardından, Irak’ta yeni dönem hakkında bir Ankara-Washington yakınlaşmasından söz edilebilirse de bu farklı gerekçelere dayanmaktadır. ABD, Başbakan Maliki ve müttefiklerinin İran bağlantısına, hükümetin ABD’nin çekilme sürecine yönelik takviminin oluşumunda yeterli işbirliği göstermemesine ve İran’ın Irak’ta giderek artan etkinliğine bakarak, Allavi yönünde tercihini yaparken, Sünnilerin yeni Irak siyasal sistemine dâhil olmaları konusunda yoğun çalışmalar yürütmüş olan ve Irak’ın toprak bütünlüğü konusundaki duyarlılığı oldukça yüksek olan Türkiye de, ABD kadar belirgin biçimde olmasa da, Sünni karakteri nedeniyle Allavi’ye daha eğilimli durdu.

Irak’ta savaş ve Baas yönetimi sonrasında oluşan yeni iktidar denklemi olan Şii-Kürt ittifakının sürüp sürmeyeceği henüz açık değildir. Sünni kesimden yaygın destek almış olan Allavi’nin Başbakanlığa gelmesi Sünnilerin yeni sisteme entegrasyonunu kolaylaştırıcı bir etken olabilecekken, buna Kürtler ile laik olmayan ve İran etkisi altındaki Şii grupların ne ölçüde yaklaşacağı henüz belirsizliğini korumaktadır. Her iki grubun da 1 Eylül 2010 itibariyle Irak’taki muharip birliklerini çekerek sadece 50.000 adet muharip olmayan asker bırakmayı ve 2011’de de Irak’tan bütünüyle çekilmeyi hedefleyen ABD’nin tercihlerini dikkate almaları da mümkündür. Öte yandan, Irak gibi ulusal birliğin oldukça zayıf olduğu bir ülkede Allavi’nin koalisyon kurmayı başaramaması ve Başbakanlığın yeniden Maliki’de kalması ve kendisinin son dönemde yaşanan gelişmeler doğrultusunda Irak Ulusal Koalisyonu ile hükümet kurması halinde[3] mezhepsel ayrımların belirginleşmesi ve bu ayrımları yatay kesen bir destek almış olan Allavi’nin heterojen bloğunun dağılması olasılığından da söz edilmektedir.

Son yıllarda mezhepsel gerilimleri önlemeyi başaramamış bir Irak’ta görece laik, seçmen tabanı mezhepsel açıdan heterojen ve Türkiye’nin de örtülü olarak sıcak baktığı Allavi’nin hükümeti kurmayı başarması halinde Irak’ın yeniden yapılanması ve siyasal istikrar yönünden yeni bir aşamaya geçileceği açık olmakla birlikte, sürecin Orta Doğu bölgesindeki farklı dinamiklerden etkileneceği de bir gerçektir. Bu çerçevede, İran’ın nükleer programına yönelik uluslararası yaptırımların sert olması durumunda İran’ın etkisi altındaki İslamcı Şii grupların göstereceği tepkinin, ülkedeki savaş sonrası yönetim modelinin sürekliliğini sorgulatabilecek bir noktaya ulaşıp ulaşmayacağı önemli bir değişken olacaktır. Her olasılıkta Şiilerin son yıllarda kazandıkları başat konumdan geri adım atmaları ve Sünnilerin sisteme dahil edilmelerine sıcak yaklaşmaları kolay olmayacaktır.

Aynı şekilde, savaş sonrası süreçte önemli siyasal kazanımlar elde eden, ancak son dönemde Türkiye ile siyasal ilişkiler ve Kerkük gibi konularda daha temkinli bir konuma gelmiş olan Irak Kürdistan yönetiminin de Türkiye-ABD ikilisi arasındaki görüş ayrılıkları ya da yakınlaşmalar karşısında geliştireceği politikalar önem taşımaktadır. Irak Kürdistan yönetiminin ülkede merkezi yönetimi güçlendirme seçeneğine en az yatırım yapacak hükümet kompozisyonunu tercih edeceği tahmin edilmektedir. Bu bölgede, özellikle Kerkük’te, Irakiyye koalisyonuna oy kaybeden ve kısmen de Değişim Listesi (Goran) tarafından da bölgede siyasal tekeli sarsılan Kürdistan İttifakı’nın daha esnek politikalar izlemesi beklenebilir. Diğer taraftan Irakiyye koalisyonunda eski Baas yönetimine yakın bulunan isimlerin de varlığı, Kürtlerin bu yönde siyasal inisiyatif olmasını zorlaştırmaktadır.

1 Haziran itibariyle seçim sonuçlarının kesinleşmesiyle birlikte Meclis’in 15 gün içinde toplanması ve belli bir takvim dahilinde sırayla Yeni Meclis Başkanı ile Cumhurbaşkanı seçimleri ve Başbakan’ın belirlenmesi gerekmektedir. Bu görevin öncelikle Meclis’teki en büyük bloğa verilmesi gerektiğinden hükümet kurma sürecinin uzun sürmesi beklenmektedir Görevin Allavi’ye mi yoksa Meclis’te iki Şii bloğunu bir araya getirmeye daha yakın olan Maliki’ye mi verileceğinin netleşmemesi ileriye yönelik projeksiyonları güçleştirmekte ve Irak’ın siyasal geleceğinin nasıl şekilleneceği de belirsizleşmektedir.

Her olasılıkta Türkiye’nin süreci yakından izlemesinde ve farklı hükümet seçeneklerine göre planlar geliştirmesinde yarar bulunmakta; gerek merkezi Irak yönetimi gerekse Irak Kürdistanı ile ilişkilerin güçlendirilmesi ve sürece etki etme kapasitesinin canlı tutulması gerekmektedir. Bu çerçevede 2008’de oluşturulan Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi bünyesinde geliştirilen ikili ilişkiler ve Sünniler ve Şiiler ile kurulan diyalogun yanında bu yılın Mart ayında Erbil’de konsolosluk açılması ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin Haziran başında -6 yıllık bir aradan sonra- Türkiye’ye yaptığı ziyaret önemli bir adım olmuştur. Bu yolla Irak’ın toprak bütünlüğü ve oluşan federal yapının uygulanma şekli, merkezi hükümet ile Kürdistan Bölge Yönetimi arası ilişkiler, petrol gelirlerinin paylaşımı ve Kerkük’ün statüsü konularındaki duyarlılıkların doğrudan aktarılması mümkün olacak ve sürece dâhil olma imkânı artacaktır.


[1] Seçime katılan blok ve partiler hakkında kısa bilgi için http://english.aljazeera.net/focus/iraqelection2010/2010/03/20103493048404203.html
[2] Açıklanan ayrıntılı geçici sonuçlar için http://www.ilkehaber.com/haber/irakta-il-il-secim-sonuclari-7674.htm
Farklı bloklardaki Türkmenler 5’ini Irakiyye bünyesindeki Irak Türkmen Cephesi’ne ait olmak üzere toplam 8 sandalye elde etmişlerdir.
[3] Bu durumda 159 sandalyeye ulaşan iki bloğun parlamentoda salt çoğunluğu sağlaması için 4 milletvekilinin desteğine ihtiyacı bulunacaktır. Mayıs ayı içinde böyle bir koalisyonun oluşumu için çeşitli girişimler gerçekleşmiştir. Diğer yandan Irak Ulusal Koalisyonu’nun en önemli aktörlerinden olan ve 70 sandalyenin 39’unu kontrol eden Mukteda El Sadr grubunun böyle bir koalisyonda Maliki’nin başbakanlığına görece mesafeli yaklaşacağı ve bu konuyu bir iç pazarlık öğesi haline getirebileceği tahmin edilmektedir.


"TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini" güncel tartışmalara yönelik ve genel okuyucu kitlesi için TÜSİAD Araştırmacıları tarafından hazırlanan kısa makalelerden oluşmaktadır. "TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini"nde yer alan görüşler yalnızca yazara aittir ve TÜSİAD’ın görüşlerini yansıtmayabilir.

Bu kategoriden diğerleri: