TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner'in 40. Genel Kurul Toplantısı Konuşması

Çok değerli kurucularımız, başkanlarımız ve TÜSİAD üyesi arkadaşlarım;

TÜSİAD’ın Yönetim Kurulu’na seçerek bizleri bu şerefli göreve layık gördüğünüz için Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarım ve kendi adıma teşekkür ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bayrağı devraldığımız ve benim de üyesi olduğum Yönetim Kurulu Türkiye’nin hayli fırtınalı bir döneminde görev yaptı. Yönetim Kurulu Başkanımız Arzuhan Yalçındağ’a bu dönemde gösterdiği liderlik için şükranlarımı sunuyorum.

Arkadaşlarım ve ben önümüzdeki 2 yıl boyunca bu görevi büyük bir onur ve heyecanla yerine getirmeye çalışacağız ve birlikte bayrağı daha ileriye taşıyacağız.

2010 – 2011 programımızın ana eksenlerine geçmeden önce TÜSİAD gibi Türkiye için düşünen, üreten, iş imkanları yaratan, pozitif farklılık yaratmaya çalışan ve hem üyeleri, hem kamuoyu nezdinde çok büyük beklentiler yaratmış bir derneğin yönetim kurulunda olmak bize ne ifade ediyor; hangi ümitlerle, hangi amaçlarla ve inançlarla buradayız, sizlerle paylaşmak istiyorum:

TÜSİAD Türkiye’nin en etkili, entelektüel çizgisi sağlam, bağımsız sivil toplum örgütüdür. TÜSİAD bir çıkar grubu değil, Türkiye’nin en önemli baskı grubudur. Bu yüzdendir ki TÜSİAD, iktidarlar ve muhalefet tarafından çok tavsiye edilmesine rağmen yıllardır “sadece kendi işine bakamaz”.

TÜSİAD rastgele bir dernek değildir. TÜSİAD konformist bir dernek de değildir.

Neredeyse 40 yılı bulan tarihi içinde, 10 yıllık dönemlerle, Türkiye’nin gündeminin ne olması gerektiği hakkında önemli çalışmalar yapmış, mücadeleler vermiş bir kurumdur. Çoğu zaman öngörülü analizleri ve önerileri ‘zamanından önce’ veya ütopik olarak değerlendirmiş ama TÜSİAD tüm bunları göze alarak her zaman doğru bildiğini kamuoyu ile paylaşmıştır.

Bu süre zarfında Türkiye’nin önüne koyduğu gündem çok zaman ülkenin yol haritası haline gelmiştir.

1970’li yıllarda piyasa ekonomisine geçmenin, dünya ile eklemlenmenin gereğini dile getirdiğimizde, bunu anlamak isteyenlerin sayısı çok değildi. 1980’lerde Türkiye’nin yaptığı büyük ekonomik hamle, o dönemlerde savunduğumuz fikirlerin hayata geçirilmesi sayesindedir.

1990’lı yıllarda hemen herkes statükoyu sarsmamak gerektiğini söylerken bu dernek farklı önerilerle ortaya çıktı.

Soğuk savaşın bitmesinden sonra Türkiye’nin refah ve huzurunun dünya ekonomisiyle entegre olmak ve demokratikleşmeye bağlı olduğunu yüksek sesle söyledi.

Bu hedeflere ulaşmak için AB üyelik sürecine büyük önem verilmesi gerektiğini savundu ve bunun her zaman takipçisi oldu.

Rahmetli Bülent Tanör’ün hazırladığı Demokratikleşme Raporu, Türkiye’nin gerek içeride baskıcı bir dönem nedeniyle sıkıntı yaşadığı, gerekse AB ile ilişkilerin kopma noktasına geldiği yıl yayınlandı.

TÜSİAD’ın 1990’lı yıllarda liberalleşme ve demokratikleşme konularında mücadelenin en ön saflarında yer aldığını hatırlatmayı bir görev biliyorum.

Geleceği doğru kurabilmek için tarihi doğru bilmek gerektiğine inandığımdan.

Tarihimiz budur. Geleceğimiz de böyle olacaktır. Olmak zorundadır.

Bugünden itibaren ileriye bakmak TÜSİAD’ın yeni bir 10 yılın başındaki misyonunu tasarlamak ve eylem planını uygulamaya koymak zorundayız.

TÜSİAD sadece 2007 – 2009 döneminde TBMM’nin ve bürokrasimizin talebi üzerine 200’e yakın teknik görüş oluşturmuş, gerekli mercilerle ve kamuoyu ile paylaşmıştır.

“Hal yasasından”  “enerji arz güvenliğine”, “finansal raporlamadan”, “sosyal güvenlik alanına” kadar geniş bir yelpazede görüş manzumesinden bahsediyorum. İşte bu topluluğu aslında kurum yapan bu alt yapı, artık TÜSİAD’ı salt bir temsil örgütü olmanın ötesinde rahmetli Vehbi Koç’un tabiriyle fikir üreten bir fabrika, bir düşünce örgütü düzeyine çıkarmıştır.

TÜSİAD üyesi olmak bir kalkınma ve gelişme sürecine, bir modernite projesine destek olmaktır. TÜSİAD üyesi olmak, Türkiye’yi dünyaya en üst düzeyde rekabetçi ve en ileri demokrasiye sahip bir güç olarak entegre etmeyi amaçlamaktır.

Girişimciliğin öncü olma güdüsü, değişime ve yenilikçiliğe olan kaçınılmaz ihtiyacı TÜSİAD’da hayat bulur. TÜSİAD dinamizmi ve öncülüğüyle, cesareti ile sadece kendisiyle yarışıyor.

Değerli üyeler, çalışma arkadaşlarım;

Bu dönem önümüzdeki 2 yılı kapsayan bir programla yola devam etmek istiyoruz. Yani 2010 – 2011 döneminde “hangi temel konu veya konuları öncelikli olarak ele alacağız, hangi konular düzenli olarak işlenecek” anlayışını kurumsallaştırmayı tasarladık. Sizlere şubat ayında sunacağımız program ile rahatlıkla katkı sağlayabileceğiniz, izleyerek değerlendirebileceğiniz bir yapıdan bahsediyorum. Saydam, somut ve hesap verebilir bir yapı.

Tüm hükümet, bürokrasi ve uluslararası etkileşimimizi programdaki tematik öncelendirme çerçevesinde gerçekleştireceğiz.

Bir önceki dönemde başlatılmış olan üye etkileşim programlarını hem çeşitlendirerek, hem de derinleştirerek siz değerli üyelerimizin yönetim ve karar süreçlerine kapsamlı katılımını sağlamayı amaçlıyoruz.

Yeni dönemde programımızı biraz daha mesele odaklı, ölçülebilir kriterlerle ilişkili bir yapıya taşımayı amaçlıyoruz. Hiç şüphesiz ekonomik, sosyal ve siyasi, temel konularda, çalışmaya ve yurt içinde ve dışında iş dünyamızı temsil etmeye devam edeceğiz.

Bazı konularda özel odaklanma ve yoğunlaşmaya ihtiyaç varsa bunu sağlayacağız.

Geçtiğimiz 10 yıl içinde Türkiye halen sürmekte olan köklü bir değişimden geçti. Ülkedeki iktidar yapısı hızla farklılaştı.

Hepimizin hala etkilerini hatırladığı 2001 krizi ardından farklı bir rotaya girdik.

Hem ekonomide hem siyasette, bu yıllarda TÜSİAD’ın savunmuş olduğu gündemin maddelerinin pek çoğu hayata geçti. Yanlışları gördüğümüz zaman her zamanki gibi bunlara dikkat çektik.

Değerli arkadaşlarım,

Küresel Kriz sonrası dönem, rekabet yarışının tüm dünyada zorlu olacağı bir döneme işaret etmekte. Bu noktada enerji ve iletişim gibi alt yapı sektörlerinin kamu gelir kaynağı olarak algılanmaması, kayıt dışı ile etkili ve samimi mücadele ve inovasyon kapasitesini geliştirme konularına önem vereceğiz. Rekabetçi gücümüzü arttırmaya odaklanmış ve ciddi bir sosyal yara haline gelen, işsizliğin azaltılmasına yönelik bir sanayii ve hizmetler stratejisi üzerinde çalışmalıyız. Aynı anda tüm dünyada küresel krize neden olan finansal ve yapısal regülasyon zafiyeti de devam ediyor. G- 20 üyesi bir ülkenin kendi ekonomik geleceğini nasıl kuracağına dair derli toplu bir stratejisinin olmaması, bu konuda verimli bir tartışma ortamının yaratılmaması bizce kabul edilebilir bir durum değil. Mutlaka bu konunun üzerinde titizlikle uğraşacağız.

Girişimciler olarak temel yatırım kararlarını alan bizleriz, üretim ve istihdam yaratan da. Yani büyüme, ekonomik faaliyet bizlerin, Türkiye’nin dört bir yanındaki tüm girişimcilerin oluşturduğu bir süreç; bir kararlar ve riskler silsilesinin sonucu. Bir iş dünyası örgütünün devletten talebi ancak işbirliğidir, siyasi istikrardır. O noktada büyüme ve refah bizim işimiz; krizden çıkış bizim sorumluluğumuzdur. Bu anlayışı toplumun tüm kesimleri ile daha iyi paylaşabilmeliyiz.

Değerli Üyeler,

Türkiye bugün dünyanın 17. büyük ekonomisi haline geldi. AB’ye üye olma sürecinde çok anlamlı bir ekonomik engel görünmüyor önümüzde. 2007 yılında hükümet bizim de TÜSİAD olarak benimsediğimiz 2014 tam üyelik hedefini dillendirdi. Bugün bu tarihten pek bahseden kalmadı, AB üyelik hedefi ile ilgili olarak çıkan sesler çok cılız. Oysa AB projesi Türkiye’nin neredeyse 1,5 asırlık tercihi olan bir değerler bütününe yaklaşımının tezahürüdür.

AB mevzuatına teknik uyum 1-2 yıllık bir çalışma ile sonuçlandırılabilecekken, AB yöneliminin ve 2014 hedefinin neredeyse hayali ve dalga geçilir bir söyleme indirgenmesini kabul etmiyoruz.

AB projesine 2 nedenle gönülden inanıyorum. Biri malum; yerimiz orası, ekonomik entegrasyonumuzu siyasi ve sosyal entegrasyonla taçlandırmak zorundayız. İkincisi AB projesi ile demokratikleşme alanında geriye dönüşü mümkün olmayan organik bağlar kuruyoruz. Şimdiye kadar sivilleşme yolunda hayli yol katettik, etmeye devam ediyoruz. Kuvvetler ayrılığının, şeffaflaşmanın, hesap verme adabının, sosyal reformların, kişisel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine odaklanmak zorundayız. Öyle görünüyor ki, bunların hepsi ancak AB üyelik süreciyle gerçekleşme şansı bulacak reformlar

Avrupalı liderler popülist ve iç politikalarına dönük amaçlarına Türkiye’yi alet ettikçe ve bunların sonucu AB süreci Türkiye’nin gündeminde gerilere düştükçe demokratikleşme evrimimizin yavaşladığını gözlemliyorum.

Bu noktada belki de gündemimizdeki en önemli konuya değinmek istiyorum. Türkiye’nin sadece cari işlemler açığı, istihdam açığı yoktur; Türkiye’nin demokrasi açığı da vardır.

Demokratik açılım bir bütündür, bir süreçtir. Aşamaları planlanmamış, stratejik bütünlüğe sahip olmayan ve sosyal paydaşlarla olgunlaştırılmamış bir yaklaşım toplumsal dalgalanma ve kutuplaşmayı daha da arttırabilir, bedeli çok ağır hale gelebilecek düzeyde.

Hani biz bir köprü idik? Medeniyetler ittifakı için örnek ülkeydik. Hoşgörünün, binlerce kültürün beşiği idik. Ne oldu bize? Bizi ne tutuyor?

Niçin 1.lige bir türlü çıkamıyoruz? Sorunlarımızı birlikte çözmek yerine taraflara bölünüyoruz. Herkesten, herşeyden şüphe duyuyoruz, konuşmuyoruz, bağırıyoruz, dinlemiyoruz, dinleniyoruz. Gerçeklerle yüzleşmek yerine komplo teorileri üretiyoruz. Ne oldu bize? Niçin farklılıklarımızı zenginlik değil, zaafiyet olarak görüyoruz?

Hepimiz huzura hasretiz. Hepimiz gergin bir toplum olarak yaşamaktan yorulduk. Hepimiz daha müreffeh bir Türkiye istiyoruz.  Gençlerimizin canını ve geleceğini daha güvende hissettiği, iş ve aş bulabildiği bir Türkiye istiyoruz. Korkularından, şüphelerinden sıyrılmış, kendine güvenen bir Türkiye özlüyoruz.

Evet, Türkiye hep yine özel bir dönemden geçiyor, çünkü bir türlü değerlendiremediğimiz fırsatlar, aşamadığımız engeller, inatla çözmediğimiz sorunlarımız var. Meselelerimizi çözmeden hızla koşmaya çalışıyoruz.

Beyaz adamla Kızılderili birlikte ata binerler dörtnala; derken Kızılderili bir anda durur. Beyaz adam şaşırır ve sorar; neden durduk, neyi bekliyoruz? Kızılderili yanıt verir; çok hızlı gittik, ruhlarımız geride kaldı.

Çözemediğimiz sorunlar var; çok derinde, halının altına yıllarca süpürülmüş. Elele vermezsek, sıkılmış yumrukları açıp el sıkışmazsak çözemeyeceğiz. Ruhlarımız rahat etmeyecek. TÜSİAD’a 2 kez arka arkaya kadın başkan seçerken, ülkemizin bir bölgesinde töre cinayetlerine kurban giden kadınlarımızı unutabilir miyiz? 18-30 yaş arası gençlerin yüzde 30’a yakını işsizken gençleri unutabilir miyiz? Tüm toplumla daha çok paylaşım ve iletişim içinde bir TÜSİAD hayal ediyorum.

Türkiye’nin varlıklıları ve şanslıları diğerlerini geride bırakıp ileriye koşamaz. Bugünkü hızlı dünyada durup bekleyemeyiz ama kimseyi geride bırakmadan, elele ilerleyebiliriz.

Birbirimizi dinlemeyi, anlamayı ve olduğu gibi kabul etmeyi başardığımız gün, biz bu coğrafyanın zenginliğini, içimizdeki ve tarihimizdeki sosyal, kültürel ve etnik zenginliği hak edeceğiz ve nihayet yine özel dönemden geçen değil, özel bir ülke olacağız.

Halen demokrasimizi topal kılan pek çok eksiğin varlığından da rahatsızlık duyuyoruz. 12 Eylül rejiminin kurulmasından neredeyse 30 yıl sonra, hala o dönemin darbe anayasası ile yönetilmeyi içimize sindiremiyoruz.

Temsil adaleti kavramıyla alay edercesine, bu yüzde 10’luk seçim barajı hemen kaldırılsın istiyoruz.

Partilerimizi oligarşik yapılara döndüren, onların toplumsal kesimlerle organik bağ kurmalarını önleyen, siyasi partiler yasasından ve seçim kanunundan ve bir türlü bunları türlü hesaplarla değiştiremeyen zihniyetten şikayetçiyiz.

Daha çok demokrasi isterken temsil sistemimizdeki bu aksaklıklara eğilinmemesini anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz.

Refah artırmanın koşullarından biri, ekonomik vizyon sahibi olmaktır. Ancak demokrasimizin güçlenmesini de, refahımızı arttırabilmenin bir ön koşulu olarak görüyoruz.

Yönetim Kurulu olarak, önümüzdeki dönemde yapacağımız tüm çalışmalar doğrultusunda oluşacak TÜSIAD önerilerini mümkün olduğunca geniş bir toplumsal tabanda tartışmak arzusunu duyuyoruz.

Türkiye’deki diğer etkili sivil toplum kurumlarıyla işbirliği yapabileceğimizi ümit ediyoruz. Bu hedefe yönelik olarak, Türkiye sathında geliştirdiğimiz bağları daha da güçlendirmek istiyoruz.

Sayın Üyeler,

Kısacası yeni bir atılım dönemine daha giriyoruz. Türkiye’nin bu kurumun birikmiş deneyiminden, bilgisinden ve yaratıcı enerjisinden çok yararlandığını, bundan sonra da yararlanabileceğini biliyoruz.

Bu hedeflere yönelik çalışırken, siz değerli üyelerin desteğine kuşkusuz çok ihtiyacımız var.  Bunu bizden esirgemeyeceğinizi de biliyoruz. 

Yönetim Kurulu ve şahsım adına bize gösterdiğiniz güven nedeniyle, sizlere teşekkürlerimi sunarım.
 

Bu kategoriden diğerleri: