TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner'in "Görüş" dergisinde yayımlanan "Ülke Değişiyor, Ya Siyasi Sistem?" başlıklı yazısı

 

Seçim atmosferi “heyecanlı” bir atmosferdir. Siyasi parti liderlerinin “halkla bütünleştirği” mitingler, gazete manşetlerine yansıyan “söz düelloları”, kamuoyu araştırma kuruluşlarının “doğru tahmin” yarışı… Bu atmosfer içerisinde, seçmenin “bir oyunun” ne kadar değerli olduğu sürekli vurgulanır.

Oysa seçim sürecinde çok değer atfedilen bu “bir oy”ların bütününün, yani ulusal iradenin, parlamentoya ancak & 10 barajına takılarak yansımasına müsaade edilir… Çağdaş dünyada örneği bulunmayan bu barajın temsili demokrasinin önünde bir engel olduğu şüphesizdir. Çok sayıda oyu parlamento dışında bırakan bu temsil çarpıklığının yanında, seçim bölgelerinin büyüklüğü de başka bir soruna işaret eder. Geniş seçim çevrelerinde seçmen, o çok değerli “bir oyu”nu, tanımadığı, hesap sorması çok güç olacak bir aday kitlesine vermek durumundadır. Tüm bunlara karşın baraj dahil seçim sisteminin değiştirilmesi talepleri “ülkenin yönetim istikrarına ihtiyacı var” argümanına kurban edilir.

Demokrasinin işleyişinde son derece önemli rol oynayan siyasal partilerin yapılanışı da demokratik açıdan sorunludur. Partilerin iç işleyişlerinin demokratik olmaması ve lider hakimiyeti çok sesliliği ve sorgulamayı köreltir. Milletvekili adaylarının ağırlıkla merkez yoklamasıyla belirlenmesi, ta en baştan parti yönetimine biat kültürünü besler. Bu şekilde belirlenen adayların, seçildikten ve milletvekili olduktan sonra nasıl bir davranış biçimi geliştireceklerini tahmin etmek güç olmasa gerektir. Bu durumun sakıncalarına işaret edip parti içi demokrasi talepleri dile getirildiğinde, seçim barajının indirilmesine karşı geliştirilen söyleme benzer şekilde, “parti disiplinin bozulmaması, yönetim zafiyetinin oluşmaması” argümanı öne çıkarılır.

Siyasi sistemdeki demokratikleşme sorunları maalesef katmerli bir karakter taşıyor. Siyasi partilerde lider hakimiyeti, milletvekili adaylarının merkeze bağımlı kılınması, seçimlerde seçmen iradesine getirilen baraj, seçilen milletvekillerinin parti disiplini altında ezilmesi ve yürütme karşısında güçsüzlüğü, siyasetin finansmanına ilişkin mekanizmaların yetersizliği, miletvekillerine bir türlü “dokunulamaması”…

Tüm bunlar demokrasimiz açısından canlı sorunlar ve siyasi sisteme güvenin zedelenmesinin temel nedenlerini oluşturuyor.

Yukarıdaki tespitlere dayanarak, TÜSİAD olarak seçim sisteminde değişiklik ihtiyacına işaret ettiğimiz ilk raporumuzun üzerinden 15, siyasi partiler mevzuatının anti-demokratik hükümlerine dikkat çekmemizin üzerinden ise 13 yıl geçmiş…

Geçen zaman zarfında ülkemizde çok sayıda anayasal ve yasal değişiklik gerçekleştirildi. Bir zamanlar tabu görülen konular tartışmaya açıldı; tartışmaların belli bir olgunluk seviyesine geldiğine ve AB sürecinin de katkısıyla birçok reformun hayata geçirildiğine şahit olduk. Sonuçta ülkenin demokrasi çıtası giderek yükseldi.

Öte yandan, demokrasi çıtasını yükseltmek yolunda önemli adımlar atabilen siyaset kurumları ve aktörleri, siyasi yaşam alanını demokratikleştirme konusunda statükocu bir yaklaşım sergileyegeldiler. Liderin / siyasi düzenin bir kere kazandığı mevziyi muhafaza etme ve iktidarını güvence altına alma kaygısı, eleştirel düşünceyi bertaraf eden ve lidere bağımlı bir siyasi yapının sürdürülmesine yol açtı.

Siyasi iktidarlar seçimin hemen ertesi heyecanla icraata koyulurken seçim sistemi konusunu rafa kaldırır, yeni seçim dönemi yaklaştığında seçim sistemi tartışmaları biraz alevlenir ve her seferinde “henüz zamanı değil” denerek geçiştirilir oldu.

Oysa, bugüne kadar, temsilde adaleti yok etmeden istikrarı sağlayabilecek seçim sistemi seçenekleri tartışılabilir, uygun bir model geliştirilebilirdi. Seçim çevresi büyüklükleri, seçim barajları, seçmenin birden fazla tercih açıklaması, milletvekili sayısı gibi aletler kullanılarak çok sayıda seçim sistemi tasarımı üzerinde çalışılabilirdi.

Yine, siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılmasının yanında gerek parti içi demokrasinin geliştirilmesine gerekse partilerin siyaset yaparken sahip oldukları özgürlük alanının genişletilmesine yönelik düzenlemeler çoğulcu demokrasiyi güçlendirebilirdi.

Bunlar yapılmadı ve 2011 genel seçimleri öncesinde biz kendimizi yeniden bu konuları siyaset sahnesinin gündemine sokmaya çalışırken bulduk.

Son dönemde demokratik açılım, demokrasi paketi, anayasa reformu gibi etiketlerle birçok düzenlemenin tartışmaya açıldığını görüyoruz. Anayasa reformunu da kapsayan demokrasi paketinin beraberinde, belki de öncesinde yapılması gereken, seçim sistemi ve siyasi partiler mevzuatında, çoğulcu demokrasi anlayışına uygun bir reformun gerçekleştirilmesi olmalı. Barajın mutlaka düşürülmesi ve siyasi sistemin, seçmenin temsilcisine daha kolay hesap sorabileceği, siyasete daha aktif katılabileceği bir yapıya kavuşturulması gerekli. Aksi takdirde, bir kez daha, parçalı düzenlemelerin sistemin temel sorunlarına çare üretemediğine, siyaset kurumunun yukarıda ifade edilen zafiyetlerinin giderilemesiğine şahit olacağız.

Türkiye, bir genel seçimi daha % 10 barajı ve sadece genel merkezlerin iradesine bağlı bir aday belirleme yöntemi ile geçirmemeli, seçim ve siyasi partiler rerformları ivedilikle gündeme getirilmelidir. Bu düzenlemelerin 2011 seçimi öncesinde yapılması, temsil gücü yükselmiş yeni parlamentonun bütüncül yeni bir anayasayı daha sağlıklı bir zeminde yapmasına da imkan tanıyacaktır. Çoğulcu demokrasi anlayışına uygun düzenlemelerin siyasi istikrarı güçlendirmesi ve bugün birbirinden keskin hatlarla ayrıldığını gördüğümüz siyasi partiler arasındaki diyalog ve uzlaşma zeminini de kolaylaştırması beklenmelidir.

Demokrasinin tam anlamıyla yerleşmesi için demokrasinin gereklerinin her alanda özümsenmesi gerekli. Sivil toplum örgütleri, akademik camia, kanaat önderleri ve siyasi sistemin, şu veya bu tercihe / önceliğe göre değil, her bakımdan demokratik olmasını isteyen bireylerin, siyaset kurumunu dönüştürme çabasını sürdürmesi gerektiğine inanıyoruz.

Bu demokratik baskının yanında, seçim ve siyasi partiler yasalarının değişmesi şüphesiz ciddi bir siyasi irade gerektiriyor ve kabul etmeliyiz ki –mevcut sistem çerçevesinde- ülke bu iradeyi sergileyecek “lider(ler)ini” bekliyor! 
 

Bu kategoriden diğerleri: