TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu'nun “Yüksek İstişare Konseyi” Toplantısı Açılış Konuşması

Sayın Cumhurbaşkanım,

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu,

Sayın Milletvekilleri, Sayın Bürokratlarımız,

Değerli TÜSİAD Üyeleri, Değerli Konuklar, Sayın Basın Mensupları,

Yüksek İstişare Konseyi Başkanlık Divanı adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Cumhurbaşkanımıza toplantımıza katılarak bizi onurlandırdığı için şükranlarımızı sunuyoruz. Bütün konuklarımıza geldikleri için ayrı ayrı teşekkür etmek istiyoruz.

Yerel Seçimlerin ardından yaptığımız bu ilk toplantıda öncelikle yerel yönetimlerde görev alan yöneticilerimizi kutlamak ve çalışmalarında başarılar dilemek istiyoruz.

Yeni Belediye Başkanlarının ve Belediye Meclislerinin, katılımcı, şeffaf, kentsel ve doğal çevreye saygılı bir anlayışla, bütün toplumu kucaklayarak hizmet vermelerinin, demokrasimizin gelişmesi için çok önemli olduğunu belirtmek istiyorum.

 

Değerli konuklar,

Sizlerle kısa bir sohbet yapacağım. Burada Türkiye markasının ana direkleri olan dört konuya değinmek istiyorum: Dış politika, demokrasi, hukuk devleti ve ekonomi.

Dış Politika alanında, ülkemizin yılın ilk üç ayında hemen her hafta dünya medyasının ilgi odağı olduğunu gördük. Özellikle bizim için sürekli bir risk unsuru haline gelen Suriye konusundaki gelişmelerin ve politikalarımızın, bizi uluslararası camiadan uzaklaştırdığı yönündeki kanaatlerin arttığını hissediyoruz. Bu algıyı değiştirmemiz lazım. Bu sadece bir algı da olabilir, bazı hatalarımız da olabilir.

Demokrasi alanındaki gelişmelere baktığımızda ise şöyle bir tablo var: 

Seçimlerde kullanılan kutuplaştırıcı üslup, basını zaman zaman baskı altına alma çabaları, tabi ki ileri bir demokrasiyle bağdaşmadı. Öte yandan, güvenlik güçlerimiz sert müdahaleleri zaman zaman devam ettiriyorlar.

Son olarak, kısa süreler için olsa da, Türkiye’yi Twitter’a, YouTube’a erişimi engelleyen bir ülke olarak gördü dünya ve bizi hiç arzu etmediğimiz bir kategoriye soktu. Biz devletin, vatandaşlarını bu zengin bilgi ve haber kaynağından yoksun bırakmadan, vergilendirme ve kişi haklarına saygı gösterme hususunda yeterli yerel kurallar geliştirebileceğini düşünüyoruz.

Hukuk devleti anlamında ve alanında söylenecek çok şey var. Ciddi boyutlarda yolsuzluk iddiaları ve buna bağlı yargı süreçleri ile devlet içine kadar uzanan bir siyasi çatışmanın başladığına şahit olduk.

Devlet içinde devlet görüntülerine karşı mücadele verilmesi kaçınılmazdır. Her türlü derin devlet girişimleri önlenmelidir. Ama bu mücadele,  yargı süreçlerini aksatmadan objektif kriterlerle yapılmalı. Bu arada bir parantez açarak, Dışişleri Bakanlığı’nın dinlenmesinin bir istihbarat ve güvenlik zafiyeti, anlık zafiyeti olduğunu söylemek istiyorum. Bu olayın bir ulusal güvenlik meselesi olduğu konusuna katılıyoruz.

Mart ayında yayınlanan Avrupa Parlamentosu Türkiye raporunu muhakkak gözden geçirdiniz. Bu raporda birçok konuya dikkat çekilirken, “özgürlüklerin kısıtlanmasına yönelik yasal düzenlemelerin Türkiye’yi Kopenhag kriterlerini yerine getirme yolunda bir ülke olmaktan uzaklaştırmakta olduğu” şeklinde bir değerlendirme de var. Bu son derece talihsiz ve değiştirilmesi gereken bir olgu. Çünkü bizler Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyumunun neredeyse 10 - 15 sene önce sağlandığı hissiyatındayız.

Bu arada olumlu şeyler de oluyor. Anayasa Mahkemesi’nin Elektronik Haberleşme ve HSYK yasalarında yaptığı son düzeltmelerin dünya kamuoyunda olumlu karşılandığını görüyoruz. Ayrıca, tutukluluk sürelerinin indirilmesi, özel yetkili mahkemelerin görevlerine tümüyle son verilmesi son derece olumlu gelişmeler olarak kayda geçti.

Ekonomiye baktığımız zaman 2013 %4’lük büyüme ile kapandı. Fakat piyasa dinamiklerinden çok, kısa vadeli tercihlerle belirlenmiş kur-faiz dengesi geçtiğimiz yılın sonunda ciddi biçimde bozuldu. Merkez Bankası’nın biraz da gecikmeli olarak yaptığı faiz artışları, baş döndürücü hızla giden kurlara bir fren etkisi yaptı.

Bakıyoruz rating kuruluşları “endişeli fakat ihtiyatlı”. Bizi seyrediyorlar. Uluslararası kurumlar ise Türkiye’nin bu yıl büyümede %2.5 gibi bir seviyede kalacağını söylüyorlar.

Biz reel sektöre bakıyoruz. Otomotiv ve inşaat gibi lokomotif sektörlerde durgunluk görüyoruz. Hükümet büyüme hedeflerinin değişmediğini söylüyor. Buna bakarak şunu anlayabiliriz. Acaba büyüme tamamen ihracatın artışıyla mı sağlanacak? Fakat burada da şöyle bir tablo var:  TL %20 civarında değer kaybetti,  hâlbuki ihracat artışı  %5-6 civarında. Belki bir faz farkıyla bu olacak mı diye düşünüyoruz.  Yani iç piyasadaki duraklamanın, ihracatla ne miktarda telafi edileceğini henüz hesaplayabilmiş değiliz.

Kurların etkisi ile enflasyon %9-10 seviyesine çıktı.  Senenin ikinci yarısında enflasyonun düşmesi beklense de Merkez Bankası sıkı para politikasına devam edeceğini ifade etti. Cari açığımız ise halen büyümeye sınır getirecek bir seviyede seyrediyor.

Orta ve uzun vadede önemli bir tespiti de dikkatinize sunmak istiyorum. TÜİK’in yayınladığı eğitim istatistiklerinde dikkatimi çekti:  Nüfusumuzun ancak %30’u ortaokul ve üstü eğitime sahip. Yükseköğretim görmüş nüfus %8, okuma yazma bilmeyen kadınlarımız ise toplam kadın nüfusunun %20’si. Neden bu rakamları söyledim, biz eğitimde böyle bir performansın, yüksek katma değerli üretime geçmemizi yavaşlatacağı kanaatindeyiz. 

Özetle, orta vadede, Türkiye’nin düşük eğitimli, orta halli bir demokrasi ve orta gelir tuzağına yakalanmış bir ülke görünümünden çıkması gerekiyor. Her şeyden önce, Türkiye dünyada kendisini nerede konumlandırdığı konusunda tereddüt yaratmayacak bir dış politika profiline kavuşmalıdır. Türkiye’nin Batı dünyasının bir parçası olarak kalmasını istiyorsak ittifaklar ve politikalar temelinde bunun gereklerini yerine getirmeliyiz.

 

Değerli konuklar,

Son yıllarda, küresel ekonomide görünüm, giderek daha heyecanlı dalgalanmalar halinde yürüyor. Bu heyecanlı yolculuğun hızını ise gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikaları belirliyor.

FED Başkanı son ABD Merkez Bankası toplantısı sonrasında, “Tahvil alımlarının sonlandırılmasından yaklaşık altı ay sonra faiz artırımı başlayabilir” dedi. Bunu söylediği anda, bütün dünya genelinde faizler 2015 Mart -Nisan aylarında artacak algısı oluştu ve bunu takiben, yüksek teknoloji ve bio-teknoloji sektörleri hisselerinden çıkan fonlar, riskli olmalarına rağmen oldukça ucuz duruma gelen gelişmekte olan ekonomik piyasalarına tekrar dönüş yaptılar. Ve, Türkiye dahil olmak üzere, kırılgan beşli olarak anılan ülkelerin piyasalarında, bir anda bahar havası başladı. İnşallah geçici olmaz.

Genel görünümü ile ABD’de ihtiyatlı bir büyüme devam ediyor.

Avrupa’da ise “tünelin ucunda ışık gözüktü” sinyalleri var. Ancak, IMF Euro Bölgesi’nde, deflasyon veya düşük enflasyon riskine dikkat çekiyor. Avrupa Merkez Bankası Başkanı bu konuda bir hareket başlatmadı, ama verilere bağlı olarak, her an bir parasal genişleme hareketi yapabileceğini belirtiyor.

Bütün bunların üzerinde bir kara bulut var; o da Ukrayna’daki gelişmeler. Hakikaten Ukrayna’daki durumun ciddi bir çatışma ortamına dönüşmesi halinde, piyasaların ciddi bir şekilde olumsuz olarak etkileneceğini biliyoruz.

 

Dış ekonomik gelişmelere, makro tedbirlerle ayak uydurmamız gerekiyor. Ama bir yandan da serbest piyasa mekanizmasının ve başta Merkez Bankası olmak üzere bütün bağımsız kurulların titizlikle korunması ve hukuk devletinin güvencesi altında olması lazım.

Nitekim son Uludağ Zirvesi’nde Sayın Ali Babacan da aynı noktaya dikkat çekmiş, “Türkiye’nin gerçek anlamda hukuk devleti olması, gelişmiş bir ekonomi ve birinci sınıf demokrasi açısından olmazsa olmaz” demiştir. Türkiye’nin hukuk referanslarını Avrupa Birliği’nde araması gerektiğinin altını çizmiştir.

Bir başka hatırlatma yapmak istiyorum: TÜSİAD olarak, biz çözüm sürecine çok önem veriyoruz. Bu bir hayati süreç. Fakat bu sürecin de olgun adımlarla yürümesi temennimiz. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Taraflardan olgun olmayan mesajlar çıkınca bu sürecin zorlaşacağı gözüküyor.

Değerli konuklar,

Adalete olan güveni yeniden tesis etmeliyiz, bağımsız, tarafsız yargı algısını tekrar inşa etmeliyiz, yasama ve yürütmenin denetlenme fonksiyonunu yargı nezdinde güçlendirmeliyiz. Ve böylece ekonomide de, demokraside de gelişmemizin önünü açacağız. 

 

Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli konuklar,

Aslında bugünden başlatmamız gereken bir reform ve restorasyon sürecinden bahsediyoruz. TÜSİAD olarak biz bu sürece her türlü katkıyı vermeye hazırız. Bütün beklentimiz, bizi ortak hedefimize ulaştıracak yol haritasının belirlenmesidir. Biz de bu sayede ana görevimize daha fazla zaman ve enerji ayırarak, gayretlerimizi yatırım, istihdam ve büyüme çizgisinde yoğunlaştırabiliriz.