TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner'in 41. Genel Kurul Konuşması

Sayın Başbakanım, Değerli Bakanlar, Değerli Grup Başkan Vekilleri,

Değerli Kurucularımız, Sevgili TÜSİAD Üyeleri,

 

Demokrasi ve hür teşebbüsün nispeten genç olduğu Türkiye Cumhuriyeti'nde tamamen gönüllülük esasıyla çalışan, kaynaklarını ve gücünü sadece üyelerinden alan bağımsız bir sivil toplum kuruluşunun, 40.yılını tamamlamış bir derneğin başkanı olarak karşınızda bulunmaktan büyük kıvanç duyuyorum. 40.yılımızı kutlamaya başladığımız bu Genel Kurul'umuzda onur konuşmacısı olarak Sayın Başbakanı konuk etmekten memnuniyet duyuyoruz.

 

2004'ten beri TÜSİAD Yönetim Kurulu'nda görev yapıyorum. Tüm bu süre zarfında Mustafa Koç'la çalışma şansına eriştim. 6 yıllık sürede Konsey Başkanı olarak dostluğunu; en zor ve çetrefilli anlarda bile yapıcı ve olumlu yaklaşımını, bize verdiği destek ve cesareti özleyeceğim. Şahsım ve Yönetim Kurulu'ndaki arkadaşlarım adına bundan sonra da katkı ve desteklerine devam edeceğini ümit ettiğimizi ifade etmek istiyorum. Çok teşekkür ediyoruz Sevgili Mustafa Koç.

 

Geçen yıl 40.yıl etkinliklerini tasarlarken yaptığımız çalışmalarda bu kırk yılın tarihini hatırlamak, yapılanları bağlamları içinde değerlendirmek imkanımız oldu. Bu yılın etkinliklerini, o tarihten esinlenerek, aynı zamanda gelecek kırk yılın vizyonunun da şekillenmeye başlayacağı bir program çerçevesinde tasarladık.

 

Türkiye'nin geçmiş kırk yılında yaptığımız gibi, bundan sonra da ülkemizin gündeminin şekillenmesine, ülkemizi ilgilendiren tartışmalara derinlik kazandırmaya, toplumumuza bir vizyon sunulmasına katkıda bulunacağız. Kurumumuzu bu yönde dinamik bir şekilde yapılandırmaya, geliştirmeye devam edeceğiz.

 

2011 yılı çalışma programımızı ve 40.yıl etkinliklerimizi kurgularken iki eksen üzerinden Türkiye gündeminin ana temalarını belirledik:

 

Bunlardan bir tanesi AB üyeliği perspektifiyle ivme kazanmış olan demokratikleşme ve reform sürecinin devamı. 

 

İkincisi ise Türkiye'nin kendisini rekabetçi bir ülke olarak nasıl konumlandıracağı ve 21.yüzyıl vizyonunun içeriği. Üretkenlik politikalarını Türkiye'nin en yüksek rekabet gücüne sahip ülkeler arasında yer alabilmesi amacıyla kurgulamalıyız. Türkiye'nin demografisi, coğrafi konumu, büyüme kapasitesi, girişimcilerinin potansiyeli ve tarihi birikimi ile bu hedefe ulaşabileceğine inanıyoruz.

 

Aslında bu hedefe ulaşabileceğimizin en önemli göstergelerinden biri, Türkiye'nin 2002-2007 döneminde gösterdiği kesintisiz büyüme dönemidir. Üstelik Türkiye, bu tarihi büyüme başarısını, düşen enflasyon, artan bütçe disiplini, bağımsız merkez bankacılığıve bir dizi işve yatırım ortamıdüzenlemesinin hayata geçirildiği bir zaman diliminde gerçekleştirmiştir.

 

Bu iki ana temaya çok önem veriyoruz. Zira küresel kriz sonrasında üretim faktörlerinin yeniden dağılımı, yeni bir küresel yönetim anlayışı, yeni işbirliği modelleri, yeni küresel organizasyonlar ile şekillenen farklı bir yapıya yaklaşacağız. Enerji kaynaklarının artan stratejik önemini de göz önüne alırsak dünyada oluşan yeni ekonomi ve yönetişim mimarisinde Türkiye bu iki eksen üzerinden vereceği cevaplara göre yer bulacak.

 

Birazdan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Haluk Dinçer ve Tayfun Bayazıt sizlere 2010 faaliyetlerimizle ilgili bilgi verecekler. Ayrıca Yönetim Kurulu'nun 2 yıllık çalışma programına göre 2011'de sürecek çalışmalarımızın neler olduğunu sizinle paylaşacaklar.

 

Ben özellikle 40.yıl kutlamaları kapsamında planladığımız etkinlikler konusunda sizlere bilgi vermek istiyorum.

 

Bugün hem kurucumuz hem ilk başkanımız Sayın Feyyaz Berker ve en genç üyemiz (kendisi 24 yaşında) Hacı Sabancı'nın konuşmalarıyla bu anlamlı yıla başlangıç yapıyoruz.

 

40.yılımızın ilk etkinliğini geçen hafta “Çalışma Hayatında Kadın” filmi ve konferansıyla gerçekleştirdik. “Kadınların eğitime, çalışma hayatına ve yönetime katılımı”, çok önemli bir ekonomik ve toplumsal gelişmişlik meselesi olarak, Sosyal İşler Komisyonu'muzun çalışma programında yıl boyunca yer almaya devam edecek. Filmin DVD'sini sizlerle paylaşıyoruz. Ayrıca televizyon ve sinemalarda da kısa versiyonu gösterilecek. İlginizi rica ediyoruz.

 

Geçtiğimiz yıl, yönetim sorumluluğunu devraldığımızda yeni Anayasa'ya yönelik hazırlıkların bu Yönetim Kurulu'nun çalışma programında yer alacağını sizlerle paylaşmıştık. TÜSİAD'ın 1997'den beri sürdürdüğü ve güncellediği demokratikleşme raporlarından da yararlanarak referandumdan hemen sonra yeni Anayasa çalışmalarına başladık.

 

Öncelikle bugün burada, 1997'de yayınladığımız kapsamlı çalışmasını hala en önemli referanslarımızdan biri olarak kullandığımız değerli Anayasa Profesörü rahmetli Bülent Tanör’ü bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyorum.

 

 

Değerli Üyeler,

 

Eylül ayından beri Yeni Anayasa konusunu 5 ana başlık üzerinden tartışıyoruz. Bu çalışma Profesör Ergun Özbudun ve Profesör Turgut Tarhanlı’nın koordinasyonunda 25 kişilik, değerli akademisyen ve kanaat önderlerinden oluşan bir grup tarafından yürütülüyor.

 

Tartışılan 5 ana başlık sırasıyla: Anayasa'nın yapılma yöntemi; 21. yüzyılda Yeni Anayasa'da bulunması gereken temel ilke ve kurumlar; Kimlikler; Din ve Vicdan Özgürlüğü ve Kuvvetler Ayrılığı olarak ele alındı. Bu çalışmalar halen sürüyor. Toplumu bölme potansiyeli olan bu başlıkların birer birleştiren haline gelecek şekilde formüle edilerek Türkiye'nin yeni anayasasının özünü oluşturması gerektiğini düşünüyoruz. Çoğulcu, katılımcı demokratik bir düzene kavuşmak için bu meseleleri uzlaşarak çözmek zorunda olduğumuza inanıyoruz. Yeni Anayasa çalışmamızın sonuçlarını 22 Mart 2011'de sizlerle paylaşacağız.

 

Bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bu çalışmadan bir Yeni Anayasa metni çıkarmayacağız. Bizim amacımız farklı kesim ve görüşlerden gelen değerli akademisyenler ve kanaat önderlerinin Yeni Anayasa ve içeriği ile ilgili görüşlerini ortaya koyarak, kamuoyunda duyarlılık yaratmaktır. Katılımcılarımızın bilinen görüş farklılıklarına rağmen hangi noktalarda uzlaştıklarını, hangi noktalarda değişik perspektifler ortaya koyduklarını da bu çalışma sonucunda göreceğiz. Bir anlamda yukarda saydığım 5 konunun toplumun farklı kesimlerinde hangi duyarlılıklarla ve çözüm önerileriyle değerlendirildiğini irdelemiş olacağız. 22 Mart'taki etkinliğimize katılmak için zaman ayırmanızı bu nedenle önemle rica ediyoruz.

 

22 Mart akşamı 40.yılımızı kutlamak üzere bir yemeğimiz ve plaket törenimiz olacak. 30 yılıaşkın süredir bizlerle beraber olan değerli üyelerimize özel plaket takdim edeceğimiz ve Sayın Başbakanımızın ve siyasi parti başkanlarımızın bizleri onurlandırmasını beklediğimiz bu gecede şu sıralarda hazırlamakta olduğumuz 40.yıl filmini de sizlerle paylaşmayı arzu ediyoruz.

 

23 Mart günü İspanya'nın eski Başbakanı Sayın Felipe Gonzales'in ve İspanya eski Başbakan YardımcısıNarcis Serra'nın konuşmacı olarak katılacaklarıve birey/devlet ilişkisi perspektifini ele alacağı “AB Perspektifinde Devlet ve Kimlik” seminerimiz yapılacak. Bildiğiniz gibi Sayın Gonzales aynı zamanda AB 2030 vizyonu raporunu hazırlayan Komisyonun da başkanıydı.

 

Türkiye'nin birinci sınıf demokrasiler ve refah devletleri liginde yer alması için AB projesi, şu sıralardaki sıkıntılara rağmen, örnek değerler bütünü ve yönetişim modeli olarak vazgeçilmezliğini koruyor.

 

Şu anda tarihi tam kesinleşmemekle birlikte Eylül sonunda gerçekleştirmeyi planladığımız ekonomik geleceğimizi ilgilendiren bir diğer etkinlikle ilgili bilgi de vermek istiyorum: Büyümemize hız kazandıracağız, rekabetçiliğimizi arttıracağız diyoruz. Peki bunları sürdürülebilir kılabilecek miyiz?

 

Bu soruya olumlu bir yanıt verebilmek için iş dünyası olarak üzerimize düşen sorumluluğun bilincindeyiz. Bu doğrultuda bünyemizde “Sürdürülebilir Kalkınma Görev Gücü”nü kurduk. Türkiye'nin sürdürülebilir kalkınma politikalarının vizyonunu oluşturmak amacıyla çalışmalarımıza başladık.

 

40.yılımızda İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği'nin katkılarıyla önümüzdeki 40 yılın yol haritasını çizecek bir strateji dokümanı hazırlamayı da amaçladık. Söz konusu dokümanımızı Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi Başkanı Björn Stigson'un da katılımı ile kamuoyu ile paylaşacak, ardından sektörel sürdürülebilirlik üzerine bir dizi faaliyet düzenleyeceğiz.

 

6-7 Ekim tarihlerinde Gelecek 100 Yıl kitabının yazarı George Friedman'la kurguladığımız 'fütüristik' senaryolarla Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada yeni perspektifinin nasıl gelişebileceğini tartışacağız. Güvenlik, enerji ve ticaret temaları bağlamında Türkiye'nin dünyanın farklı bölgeleriyle ilişkilerini yurt içi ve yurt dışından önemli kanaat önderlerinin katılımıyla masaya yatıracağız. Aynı çerçevede fütürizm konusunu kurumumuzun sürekli bir çalışma alanı olabilmesini teminen üyemiz Alphan Manas başkanlığında, ilgili üyelerimiz, siyasi parti temsilcileri ve akademisyenlerden oluşan 'TÜSİAD fütürizm düşünce grubunu' oluşturduk.

 

Yine Ekim ayı içinde Türkiye'nin Bölgesel Kalkınma Perspektifleri konulu çalıştay dizinimizi gerçekleştireceğiz. Bölgesel farklılıkların giderilmesi Yönetim Kurulu olarak özellikle üzerinde durduğumuz bir konu. Bu çalıştay dizini bölgesel kalkınmanın 21.yüzyıl perspektifinde nasıl gerçekleşeceği konusunu çeşitli yönleriyle ele alacaktır.

 

Bu yıl başlatacağımız ama bundan sonra TÜSİAD'ın sürekli faaliyetlerinden biri olacağına inandığımız bir girişimden de bahsetmek istiyorum: ODTÜ ve Bilkent Üniversiteleri Öğrenci Dernekleriyle başlayıp diğer üniversitelerimize de zaman içinde yaygınlaştırmayı planladığımız bir projemiz var. Öğrencilerle birlikte girişimcilik/istihdam ilişkisi üzerine bir dizi etkinlik düzenleyeceğiz. Türkiye'nin ve gençlerimizin en önemli sorunlarından biri olan istihdamı nasıl arttıracağımızı, girişimcilik perspektifiyle ve katılımcı bir şekilde ele almayı planlıyoruz.

 

40.yıla özel etkinliklerimiz Ankara'da 8 Aralık tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın davetli olduğu Yüksek İstişare Konseyi toplantısındaki 'yılı değerlendirme' faaliyetiyle sona erecek.

 

 

Değerli Üyeler,

 

Yukarıda saydıklarımın yalnızca etkinlik değil, proje anlamında da hayli kapsamlı olduğuna şüphe yok. Uzun yıllara yayılacak arayışlar içine giriyoruz aslında. Ancak bu çabalarımızın semeresini göreceğimizden de şüphe duymuyoruz.

 

1970'lerin ortamında TÜSİAD'ı kuran öncüler bir bakıma hayli kurak bir topraktan verim almaya çalışıyorlardı. Giriştikleri işin öneminden ve değerinden kuşku duymuyorlardı. Kendilerine de güveniyorlardı. Bu cesur adımı attıkları yılların Türkiye'si ideolojik kamplaşmaların yaşandığı,  dışa kapalı bir ekonomik düzende özel teşebbüsün meşruiyetinin sorgulandığı bir Soğuk Savaş ülkesiydi.

 

Bugün her bakımdan çok daha bereketli bir Türkiye'de yaşıyoruz. Yalnızca küresel ekonomiye dahil olarak iktisadi açıdan kat ettiğimiz mesafeler, gerçekleştirdiğimiz altyapı yatırımlarından değil beşeri sermayemizin,  toplumsal yapımızın dönüşümü, artan şehirleşme ve okullaşma oranlarıyla insan sermayesi olarak da bugün kırk yıl önceye göre çok ileri bir noktadayız.

 

İşte bu yeni ve daha olumlu koşullarda bayrağı taşıyanlar olarak biz de koyduğumuz hedeflerin doğruluğuna inanıyor ve onları gerçekleştireceğimize güveniyoruz.

 

Vizyonumuz ve değerler bütünümüz doğrultusunda doğru bildiklerimizi kamuoyuyla paylaşmak, kamuoyunu bilinçlendirmek gibi bir görevi de üstlendik. Onun da hakkını vermek zorundayız.

 

Yaklaşık altı ay sonra seçime gideceğiz. Seçim kampanyasının giderek gerginleşen bir ortamda gerçekleşmesini Türkiye'de hiçbir vatandaşımızın istemediğine eminiz.

 

Ülkenin seçmen haritasına da yansıyan hayat tarzı farklılıklarından kaynaklanan kutuplaşmanın derinleşmesi ihtimali beni kaygılandırıyor. Bu konuda ifrat ile tefrit arasında bir denge noktasını bulmak zorundayız. Bu ülkenin hangi coğrafyasında yaşıyor olursak olalım, çözmek zorunda olduğumuz sorunlar ortak. Çözümlere birlikte ulaşmamızı sağlayacak toplumsal mutabakata varamamanın hepimiz için ağır bir maliyeti olduğuna da inanıyorum. Bizleri bu topraklarda tutan ortak konular hızla artarken, sosyolojik temeli ciddi derecede tartışmalı bir kıyı bölgesi iç bölge ayrımını anlamıyoruz, kabul etmiyoruz.

 

Bizim bu konulardaki görüşlerimiz yıllar içinde olgunlaşmış, özgürlükçü bir yaklaşımdan beslendi. Bunları savunmaya da, geliştirmeye de devam edeceğiz. Bize göre çağdaş devlet bireyin hak ve özgürlüklerini koruyan, bireyi odağına alan bir devlettir. Bireysel özgürlüklerimizin korunması da çağdaş demokrasinin en önemli şartıdır.

 

Türkiye'nin bugün varmış olduğu noktada istikrarını perçinlemesi ve derinleştirmesi gerekir. Bunun şartları da aslında bellidir. Siyasal yapımızın, toplumsal hayatımızın ve bireysel haklarımızın çerçevesini yeniden ve özgürlükler-haklar matrisi içinde sürekli gözden geçirmek zorundayız.

 

Artık on yıllardır Türkiye'yi kemiren konularda, hele bunca açılım da yaptıktan sonra geri adım atmak, eski formüllerden medet ummak da söz konusu olmamalıdır.

 

Seçim sürecinde tüm siyasi partilerimizin bu gerçeği hep hatırda tutarak eski alışkanlıklarından kurtulmalarını, rekabeti husumet haline getirmemelerini diliyorum.

 

 

Değerli Üyeler,

 

Türkiye hem dünyadaki ve çevresindeki gelişmelerden çok etkilenen hem de çevresindeki gelişmeleri derinden etkileme imkanına sahip bir ülkedir.  Tarih boyunca Anadolu üzerinde egemen olmuş olan tüm güçler bu nedenle çevrelerindeki gelişmelere de dikkat etmek zorunda kalmıştır. Burada yaşanan gelişmeler de çevre bölgelerdeki hatta dünya düzenindeki gelişmelere ilham verebilir, bunları yönlendirebilir.

 

Hatırlarsanız ABD Başkanı Bill Clinton 1999'da ülkemizi ziyaret ettiğinde 21. yüzyılın yönü çizilirken Türkiye'nin yapacağı tercihlerin yüksek düzeyde bir belirleyiciliği olacağını söylemişti. Sayın Clinton galiba haklı çıktı.

 

Stratejik tercihlerinden başlayarak, Türkiye'nin laikliğini nasıl sürdüreceği, demokrasisini derinleştirip derinleştiremeyeceği, etnik ya da mezhep temelli vatandaşlık sorunlarını nasıl aşacağı, vatandaş-devlet ilişkisini nasıl geliştireceği, dış politikasının rotası gibi konularda yapacaklarımız hep 21. yüzyılın gidişatını etkileyecek tercihler.

 

Bu tercihleri yaparken, sorunlarımıza çözüm ararken mutlaka kendi normlarımıza uygun, özgün çözümler üretmeliyiz. İçinde bunca çeşitliliği barındıran bir toplumun bu gerçeklikten, hemen her alanda yaratıcı sentezler çıkarabilmesi gerekir.

 

Ancak bu çağda “biz bize benzeriz” diyerek içimize kapanamayız. İnsanlığın deneyimlerine, birikimine sırtımızı çeviremeyiz. Dünyanın bize sunduğu deneyim zenginliğinden, zamanın imbiğinden geçerek şekillenmiş örneklerden yararlanmak zorundayız.

 

 

 

 

Değerli Üyeler,

 

Kendimize biçtiğimiz misyon nedeniyle 40 yıl boyunca Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve sosyal gelişimi için doğru bir iş yapıldığına ikna olduğumuzda desteğimizi, yanlış yolda yüründüğünü düşündüğümüzde eleştirilerimizi esirgemedik. Bunları, açıktan, şeffaf olmaya dikkat ederek yaptık.

 

Sonuçta, daha önceleri de söylediğim gibi, bize düşen doğru bildiğimizi, bunun neden doğru olduğunu da açıklayarak, söylemektir. Amacımız yeni fikirlerin yeşermesi, sentezlerin üretilmesi, ülkemizin refahına ve huzuruna hizmet edecek çizginin takip edilmesidir. Tüm çalışmalarımız bu yönde çabalar olarak değerlendirilmelidir.

 

Saptadığımız hedeflere yürürken de bize ışık veren, rehberlik eden Türkiye'nin ortak çıkarlarına hizmet kaygısıdır. Buna yönelik olarak uzlaşma arayışından hiçbir şekilde, kaçınmayız, sorumluluğun gerektirdiklerini yaparız. Ancak hiç kuşkusuz bizim de gerisine düşemeyeceğimiz evrensel özgürlük anlayışıyla tutarlı bir çizgimiz var.

 

Özel hayatın kutsallığı kadar bireyselliği, bireysel özgürlüklerin ne pahasına olursa olsun korunması vazgeçilemeyecek ilkelerimizdir. Hukukun üstünlüğünün, hak ve özgürlüklerimizin dokunulmazlığının, din ve inanç hürriyetinin, kuvvetler ayrılığının toplumumuzda yaygın kabul görmüş anlayışlar olması için çalışıyoruz.

 

Özgür bireylerin derneği olarak kurulduğumuzdan beri fikir ürettiğimiz ölçüde var olduk, çıkarlarımızı koruduğumuz ölçüde değil. Bu yolla girişimcilerimizi daha başarılı temsil ettik, birlikte daha iyiyi bulduk, öğrendik. Bundan sonra da aynı şekilde davranmayı sürdüreceğiz. Zira önümüzde üzerinde fikir üretilmesi gereken çok konu, çözülmesi gereken çok mesele, peşinden gidilecek çok dava var.

 

Bu fikirleri üretmek, bu meseleleri çözmek, bu davaların peşinden koşmak bunu yaparken de kamuoyunu harekete geçirmek ve onunla birlikte hareket etmek ve girişimcilerimizi en iyi şekilde içerde ve dışarda temsil etmek bizim işimiz.

 

Bunları gerçekleştirirken kırk yıldır yaptığımız gibi TÜSİAD olmayı, TÜSİAD gibi davranmayı, öncü kurucuların mirasına layık olmayı sürdüreceğiz.

 

 

Sayın Başbakanım, Sevgili Üyeler,

 

Bugün üzerinde konuştuğumuz herşeyin yanında,  biz görevde 1 yılını tamamlamış Yönetim Kurulu olarak üyelerimize hesap veriyoruz. Hem Türkiye, hem dünya için çalkantılı, yoğun bir seneyi geride bıraktık. Birazdan arkadaşlarımın da sizlerle paylaşacağı gibi programımızın önemli bir kısmını gerçekleştirebildik. Hem kamuoyuna, hem hükümete ve siyasilere mesajlarımızı iletebildik. Karar vericilerle, ilgili bakanlıklarla mesai harcadık, görüş verdik, yol açmaya, işbirliği yapmaya gayret ettik. Yönetim Kurulu olarak kalan 1 yılımız için de yine çok yoğun bir gündemimiz, görevlerimiz var.

 

Sayın Başbakanımız da teşrif etti, onur verdi ve bugünü kendisiyle paylaşma imkanına kavuştuk. Bana böyle bir günde, böyle bir platformda konuşmandan en çok ne akılda kalsın istersin diye bir soru soruldu, konuşmamı hazırlarken. Yanlış anlaşılmasın, insani duygularla şunu söyleyebilirim, söylediğim herşey akılda kalsın, herkes beni doğru anlasın, samimi olduğuma inansın isterim. Ama bir konuya dikkat çekmeden Türkiye'de yaşayan birçok insanımızın özlemi olan bir konunun altını çizmeden buradan inmek istemiyorum. Dün Hrant Dink'in 4. ölüm yıldönümüydü. Sevenlerinin, kaybına alışamayanların derin acısı bir yana, Hrant Dink cinayeti rahmetli Uğur Mumcu gibi, daha burada sayamayacağım birçok faili meçhul gibi bir sembol niteliğindedir. Bize adaletin bir türlü yerine gelmemesini hatırlatır. Türkiye tarihinde bir türlü gerçek suçlusuna ulaşamadığımız cinayetleri, karanlık, derin, bir türlü adalet önüne çıkartılamayan güçleri hatırlatır. Adalet duygusundan yoksunluk en büyük yoksunluktur.

 

Sayın Başbakanım, okuduğunuz şiir yüzünden on yılıaşkın bir süre önce hapis yattınız. Bu yoksunluğu çok iyi anladığınızı tahmin ederim. Bugün yargılama sürelerinin uzamasından dolayı yaşadığımız sıkıntılardan tutalım, vatandaşın en temel hak ve özgürlüklerine bakış açısına kadar temelinden yeniden inşa etmemiz, vatandaşın adalete olan açlığını giderecek, hukukun üstünlüğüne olan güvenini yerine getirecek bir yargı reformuna ihtiyacımız çok derin, çok öncelikli. Her bir vatandaşımız için, hepimiz için, tarafsız, bağımsız ve kaliteli, zamanında çalışan adalet… Vicdanlarımızın rahatlığı, adalete ve hukuk üstünlüğüne güvenip önümüze bakmamız, Türkiye'nin geleceği için olmazsa olmaz.

 

Dünyanın en güzel, en verimli, en zengin topraklarında yaşıyor olmanın özgüveniyle, bilinciyle, hepimizin daha aydınlık bir Türkiye için çalışacağımız inancıyla sözlerimi bitiriyor, sizlere beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

 

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.