TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner'in Vizyon 2050 Türkiye Raporu Tanıtım Toplantısı Açılış Konuşması

TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sizleri saygıyla selamlıyorum. “Vizyon 2050 Türkiye” konferansına hoş geldiniz.

TÜSİAD olarak 40 yıldır, ülkemizi ilgilendiren tartışmalara zemin hazırlamaya, derinlik kazandırmaya, uzun vadeli konularda topluma bir vizyon sunulmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz. 40. Kuruluş yıldönümümüzü kutladığımız 2011 yılında da, Türkiye ve dünya gündeminin ana temalarından bir tanesi olan “sürdürülebilir kalkınma” olgusunda odaklandık. Önümüzdeki dönemin temel belirleyicisi ve öncelik alanımız olarak sürdürülebilir kalkınma konusunu seçtik.

Bu konferansımızla birlikte «sürdürülebilirlik» temasını TÜSİAD bünyesinde de içselleştirmeye başlıyoruz.  İlk olarak bugünkü konferansımızın karbon salımını Escarus'un danışmanlığında ölçümleyerek, «sıfır karbon » olarak gerçekleştireceğiz. Bütün faaliyetimizin sürdürülebilir olmasını tasarladık. Bundan sonra da faaliyetlerimizi kademeli olarak sıfır-karbon olarak planlayacağız. Yıl içerisinde kesinleşmiş faaliyetlerimiz olan YİK ve Genel Kurullarımızdan başlamak ve diğer faaliyetlerimize yayılmak üzere bu anlayışı benimseyeceğiz.

Bize çeşitli pencerelerden Türkiye'nin geçmiş 40 yılını değerlendirme ve gelecek 40 yılına ışık tutma olanağını veren bu çalışmanın ilhamını Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi'nin “Vision 2050” raporundan aldık.  Şirket İşleri Komisyonu'muz bünyesinde TÜSİAD Sürdürülebilir Kalkınma Görev Gücünü oluşturduk ve sizlere bugün sunacağımız “Vizyon 2050-Türkiye” raporunu hazırladık.

Vizyon 2050 Türkiye Konferansı ile amacımız çok net:

• Sürdürülebilir Kalkınma konusunda toplumun tüm kesimlerinde farkındalık yaratmak
• Türkiye'nin önümüzdeki 40 yılını kapsayan sürdürülebilir kalkınma vizyonu için bir yol haritasını tartışmaya açmak,
• 2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiye'ye ulaşmak amacıyla atılması gereken adımları tespit etmek

Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımızın, konuya verdiği önemi teşekkürle karşılıyoruz. Kendileri bugün aramızda bulunamamaktalar, ancak ilettikleri mesajı birazdan sizlere aktaracağız.

Proje paydaşımız, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği'ne katkılarından dolayı Yönetim Kurulu Başkanı Galya Frayman Molinas nezdinde teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bugün burada iş dünyası bakış açısı ile küreselden yerele sürdürülebilir kalkınmanın konusunda neler yapılabileceğini tartışacağız. Bu konuyu her boyutu ile ele almak üzere aramızda çok değerli konuşmacılarımız bulunmakta. Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi Başkanı Björn Stigson ile Vizyon 2050 Proje Eşbaşkanı Samuel Di Piazza bizlere küresel çerçevede iş dünyasının konuyu nasıl ele aldığını aktaracaklar. TÜSİAD Sürdürülebilir Kalkınma Görev Gücü Başkanı Sayın Okşan Atilla Sanön Vizyon 2050 Türkiye Raporunun çıktılarını bizimle paylaşacak. Türkiye'de sürdürülebilir kalkınmanın en iyi uygulama örneklerini ise Borusan, Eczacıbaşı, Koç ve Sabancı Holdinglerinin çok değerli üst yöneticileri, Sayın Agah Uğur, Sayın Erdal Karamercan, Sayın Turgay Durak ve Sayın Mehmet Göçmen bizlerle paylaşacaklar. Bütün konuşmacılarımıza konferansımıza katılıp bizimle görüşlerini paylaştıkları için teşekkür ediyoruz.

Teşekkür listesini uzatmak pahasına, birkaç çok önemli isme daha teşekkür etmek istiyorum. Vizyon 2050 Türkiye raporunun gerçekleştirmesinde fikir aşamasından sonuç aşamasına çok değerli katkıları bulunan, TÜSİAD Şirket İşleri Komisyonu Başkanı Cansen Başaran Symes'e, TÜSİAD Sanayi, Tarım ve Hizmetler Komisyonu Başkanı Ali Kibar'a, TÜSİAD Sürdürülebilir Kalkınma Görev Gücü Başkanı Okşan Atilla Sanön'e ve raporun yazarları Sayın Prof. Haluk Gerçek,  Sayın Prof. Nuran Zeren Gülersoy ve Sayın Doç. Nilgün Cılız, Sayın Hale Altan Ocakverdi ile TÜSİAD'ın her çalışmasının altında yer alan görünmez kahramanlara, TÜSİAD'ın profesyonel kadrolarına teşekkürü bir borç biliyorum.

Sürdürülebilir kalkınma, insan yaşamının gereksinimleri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurularak, ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir planlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşımı ifade ediyor.

2050 yılında nasıl bir dünyada yaşayacağız? Fakirlik, gelir dağılımı eşitsizliği, hammadde tekelleri bizi sosyal, ekonomik ve siyasi bir kaosun içine mi itmiş olacak? Önümüzdeki  40 yıla bakınca, dünyanın çok daha yüksek bir etkileşim içinde olacağı, büyüme ve refah arayışlarının süratle artacağı, ancak aynı zamanda bu sürecin 'sürdürülebilirliği' konusunun da tartışmanın merkezinde yer  alacağını görmek hiç de zor değil. Zira, dünyada üretim ve tüketim alışkanlıkları olağan seyrinde gittiği takdirde, 2050 yılında şu anki refah seviyemizi korumak için 2.3 dünyaya ihtiyacımız olacaktır.

Bu doğrultuda, yadsınamayacak bir gerçek var ki büyümeyi ve kalkınmayı sürdürülebilir kılmak 21. yüzyıl iş dünyasının en kritik konularının başında yer alıyor.
 
2050 yılında yaklaşık 9 milyar insanla, dünyanın sunabildiği ve yenileyebildiği kaynakların sınırları içinde yaşamak durumundayız. Ekonomik büyümenin bugün olduğu gibi yine gelişen piyasa ekonomilerinin öncülüğünde gerçekleşmesi halinde E7 ekonomileri (Türkiye, Çin, Hindistan, Rusya, Meksika, Brezilya, Endonezya) en geç 2032'de, G7 ekonomilerini (ABD, Almanya, İtalya, Fransa, Kanada, Japonya, İngiltere'yi) geride bırakacaklar.

Peki, Türkiye bu resmin neresinde yer alacak? 21. yüzyılın başından bugüne Türkiye'ye baktığımızda, Türkiye artık küresel düzeyde söz sahibi olan ülkeler arasında olduğunu görüyoruz.  1990'ların çalkantılı dönemini geride bırakan Türkiye, ekonomik büyüme hedefini adım adım uygulayarak dünyanın 17. büyük ekonomisi olmayı başarmıştır.

Ancak,  söz konusu dönem içerisinde küresel ölçekte gösterdiği ekonomik başarı kalkınma süreçlerine maalesef aynı ölçüde yansımamıştır. UNDP tarafından her sene açıklanan İnsani Gelişmişlik Endeksine göre 169 ülke arasında 83. Sırada olan Türkiye'nin insani gelişim bileşenleri açısından atılması gereken birçok adımı vardır.  2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olma hedefi, ancak kalkınmamızı sürdürülebilir kılmamız; bir başka deyişle, yaşamın gereksinimleri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurmamız ile mümkün olacaktır. Bu, sıralamada yer almak isteyen tüm ülkeler için, herhalde ki geçerlidir.

Bu pencereden baktığımızda, Türkiye'nin gerekli adımları atma esnekliğine ve kendisinden ileride olan ülkelerin tecrübelerinden faydalanmanın avantajına sahip olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle, Türkiye tüm paydaşların katılımı ile gerekli politikaları oluşturduğu ve uyguladığı takdirde, 2050 yılında doğal kaynakları dengeli kullanarak ekonomik ve sosyal alanda sürekli ve dengeli gelişmeye sahip olmak için geç kalmış değildir.

Türkiye'nin sosyal ve ekonomik refahını arttırmak için yıllık %5 - 6 büyümesi gerekmektedir. Bu bağlamda, Türkiye, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıyadır.  Bir yandan büyümek öte yandan aynı anda kalkınmak için çözüm üretmek zorundadır. 

Türkiye bu süreçte,
• Enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye,
• Sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve
• Eşzamanlı olarak ekonomik büyümeye odaklanmak zorundadır.

Bu bağlamda, Türkiye bu sürece doğrudan katkıda bulunabilecek enerji verimliliği konusunda çeşitli ulusal ve uluslararası kurumlarca yüksek potansiyele sahip olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası enerji ajansı verilerine göre enerji yoğunluğu 0,38 ile OECD ortalamasının 2 katıdır. Enerji etütlerinin ve taramalarının sonuçları, sanayide enerji tasarrufu potansiyelinin en az %20 seviyesinde olduğu görülmektedir.

Sürdürülebilir bir geleceğin bugünle bağlantısını kurmak amacıyla hazırlanan “Vizyon 2050 Türkiye” raporumuzda, insani kalkınma, enerji, şehirleşme, kentsel ulaştırma, üretim ve tüketim eğilimleri çerçevesinde 2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiye'ye ulaşmaya yönelik öneriler geliştirmekte, Türkiye'nin önündeki fırsatları değerlendirmekte ve bu yolda çıkabilecek risklere dikkat çekmekteyiz. Bir sonraki oturumda Sürdürülebilir Kalkınma Görev Gücü Başkanımız Okşan Atilla Sanön'ün sunumunda bu vizyona ait detayları sizlerle paylaşacağız.

Ancak unutulmamalıdır ki, 2050 vizyonu ülkelerin kendi başlarına benimseyebilecekleri bir yaklaşımdan ziyade, tüm ülkelerin koordinasyon içinde ortak hedefi olduğu sürece gerçekçi olacaktır. Bu doğrultuda, ulusal ve uluslararası düzlemde bilinçli, örgütlü ve sorumluluk sahibi bir anlayışla bu çalışmaların yürütülmesi gerektiğini de vurgulamak istiyoruz. Bu doğrultuda, dünya ekonomisinin % 87,2 üreten, %80 ticaret hacmine sahip ve dünya nüfusunun üçte ikisini temsil eden G20 oluşumunun rolü önümüzdeki dönemde daha da kritik hale gelecektir. G20, bünyesinde barındırdığı ve özel sektörü temsil eden B-20 yapısı ile sürdürülebilir kalkınma vizyonunu küresel boyuta taşıyabilecek doğru bir adres olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz de TÜSİAD olarak Türk iş dünyasını B-20 içerisinde temsil etmekteyiz ve Kasım ayında Cannes'da gerçekleştirilecek olan Zirvede bu konuların daha detaylı ve ülkeler bazında ele alınacağı «Küresel Yönetişim» Çalıştayını da TÜSİAD olarak yöneteceğiz.

2050'ye doğru sürdürülebilir kalkınmanın ancak olağanüstü bir eşgüdüm ile yapılabileceğini işaret ederken şu an içinde bulunduğumuz kriz ile mücadele sürecine bir göz atmak istiyorum… Şu anda özellikle ABD ve Avro piyasalarında yaşanan kriz ve dünyadaki durgunluk beklentisi ve krizden çıkış için çırpınmalar hepimizce malum.

Ekonomik öngörülerin çok kolay yapılamadığı bir dönemde, elde olan verilerle ve bilimsel temellerde dünyanın sürdürülebilir bir yer olması için uzun vadeli senaryolar çalışıyoruz ve uzun vadeli bakmak zorunda olduğumuza inanıyoruz.

2008'den beri genel yaklaşım maalesef 'çok az ve çok geç' önlem almak şeklinde oldu. Piyasalardaki risk algısının tavana vurduğu şu günlerde bile liderlerin iç siyasi hesapları nedeniyle çıkış için eşgüdümle hareket edemediğini izliyoruz. Doğal kaynaklardaki yetersizlik, iklim değişikliği, bilgi asimetrisi ve demografik dalgalanmaların küresel çözümlerini konuşurken şahit olduğumuz küresel yönetişim ve işbirliği eksikliği en temel risk alanı olarak karşımızda durmakta…

Para ve maliye politikalarıyla refah üretilemiyor, bu gerçeği çok iyi anlamamız gerekiyor. Ancak bu politikalarda küresel uyumsuzluk artık çok ciddi refah kayıplarına neden oluyor. Burada en önemli sorumluluk, tarihi bir misyon üstlenecek olan vizyoner ve cesaretle siyasi riskleri göze alabilecek olan liderlerde.

Önümüzdeki 40 yılı belirleyecek bir yol ayrımındayız.  Bugün vereceğimiz kararlar ile var olan kaynaklarımızı en iyi şekilde değerlendirebilir, kaynak kullanmadaki bilinçliliğimizi, sorumluluğumuzu ve verimliliğimizi artırarak, gelecek nesillerin umutlarına ve yaşam standartlarına sahip çıkabiliriz.

Bu konuda iş dünyasına, hükümetlere, sivil topluma ve uluslararası kuruluşlara çok önemli  sorumluluklar düşüyor. Vizyon 2050 Türkiye'nin de Türk İş Dünyası için yeni bir gündem çağrısı. Devlet-hükümet, sivil toplum kuruluşları, tüm toplum ve bireyler için birlikte yaratılacak bu dönüşümün kıvılcımı olmasını diliyoruz. 

Geleceğimizi bugünden tüketmek istemiyorsak, “Yarın İçin Şimdi” harekete geçmeliyiz. 

Konferansımıza katıldığınız için bir kez daha teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

Şimdi sözü İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Galya Frayman Molinas'a bırakıyorum.