TÜSİAD Başkanı Turan: "Türkiye’nin ‘söyleşme’ zamanı geldi"

19 Ara 2022
TÜSİAD Başkanı Turan: "Türkiye’nin ‘söyleşme’ zamanı geldi"

Ekonomi gazetesine konuşan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan “Cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte nasıl güçlendireceğimizi konuşmalıyız. Ekonomik zorluklar derinleşirken sadece refahı artırmayı değil, refahın nasıl daha adil bölüşüleceğini ele almalıyız” dedi.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, ekonomik zorluklar derinleşirken, sadece refahı artırmanın değil, refahın nasıl adil bölüşüleceğinin tartışılması zamanının geldiğini söyledi. 2023 için öngörülen yüzde 3’lük büyümenin Türkiye’ye yetmeyeceğinin altını çizen Turan, TÜSİAD’ın “yüzüncü yıl” için farklı konularda bir tartışma platformu başlatacağını söyleyerek, tüm Türkiye için artık “söyleşme zamanı” olduğunu kaydetti.

Ekonomi gazetesine konuşan ve Yönetim Kurulu Başkanımız Hakan Güldağ ile sorularımızı yanıtlayan Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, geride bırakmaya hazırlandığımız 2022 yılını değerlendirerek, 2023 için de beklentilerini paylaştı. Türkiye’nin pek çok kentine giderek, yerel ortaklarla bir tartışma, söyleşme zemini yaratacaklarını bunun da “TÜSİAD’ın yüzüncü yıl” projesi olacağını anlatan Turan, “Cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte nasıl güçlendireceğimizi konuşmalıyız. Ekonomik zorluklar derinleşirken sadece refahı artırmayı değil, refahın nasıl adil bölüşüleceğini ele almalıyız. Büyümeden, kalkınmadan bahsederken bunu çevreyi koruyarak nasıl başaracağımızın yollarını aramalıyız. Küresel dönüşümler her alanda baş döndürücü hızdayken ulusal stratejimizi nasıl konumlandıracağımızı belirlemeliyiz” dedi. TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

* 2022'yi kısaca değerlendirebilir misiniz, iş dünyası açısından nasıl geçti? Gelecek seneden beklentileriniz ne yönde?

2022 Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin ekonomik ve jeopolitik sonuçları altında şekillendi. Yurtdışında yükselen enflasyon, sıkılaşan para politikasıyla beraber faiz oranlarındaki artış ve büyümede yavaşlama yaşandı. Türkiye’de ise 2022’ye kur şokları, yüksek enflasyon, faizi düşürmeye odaklı para politikası damga vurdu. 2022’ye hızlı bir büyüme, aşırı dalgalı bir kur ve yüksek enflasyon ile başladık. Yılı yavaşlayan bir büyüme, kurda azalan dalgalanma ve halen yüksek enflasyon ile bitiriyoruz. Para ve maliye politikalarının uygulamadaki etkinliğinin azalmasına paralel olarak mevzuat düzenlemelerinin adeta bir tür ekonomi politikası aracı olarak kullanıldığını gördük. Önümüzdeki yıl, kurlarda ve fiyatlarda istikrarı temin edecek ve enflasyonun tek haneye inmesini hedefleyecek politikaların uygulanması önemli olacak. 2023 seçim yılı. Bütün seçim yıllarında olduğu gibi öngörü yapabilmek zor. Hele ki Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu koşullar, yani enflasyon ve kurdaki yüksek volatilite ve sık yapılan mevzuat değişiklikleri önümüzdeki sene için öngörü yapmayı zorlaştırıyor. Seçim yılı olduğu da düşünüldüğünde büyümenin makro dengeleri bozmadan nasıl hızlandırılabileceği ise önemli bir soru. Gelecek sene için ekonomi politikasının hareket alanı epey daralmış durumda. Marj çok dar, hata yapmamak lazım. Büyümedeki hızlanma cari açığın bozulmasına, bu da kur üzerinde baskı ve kur üzerinden enflasyonun hızlanmasına yol açabilir. Bu nedenle ekonomi politikalarının çok dikkatli uygulanması gereken bir dönemdeyiz. 2023 öngörülerini etkileyecek bir unsur da seçim sonrasında uygulanacak ekonomi politikaları. Türkiye ekonomisinde tahmin yapmak hep zordur ama sanırım bu sene daha da zor.

YÜZDE 3 BÜYÜME REFAH SEVİYESİNİ KORUMAYI GÜÇLEŞTİRİR

* Reel sektörün finansmana erişim sorunu sıklıkla gündeme geliyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Yoğun regülasyonlar finansal kesimin kredi vermesini zorlaştırıyor. Reel sektörün finansmana erişimi ekonominin sağlıklı büyümesi açısından çok önemli. OECD, IMF, S&P, Moody’s gibi birçok kurumun Türkiye büyüme tahminlerinin tamamı 2023 için en fazla yüzde 3 büyüme veriyor. Bu tabii hem tarihsel ortalamalar olarak hem de ulaşmak istediğimiz refah seviyesi açısından epey düşük bir oran. Üzerine bir de nüfus artış hızını ekleyince refah artışı için pek pay kalmıyor. Tarihsel olarak Türkiye ekonomisinde yüzde 4-5 büyüme olağandır. Bunun altındaki rakamlar sıkıntıya işaret eder. Düşük büyüme istihdam yaratma imkanını kısıtlar. Yeterli iş imkanı yaratılamayınca, enflasyon da yüksek olunca, özellikle sabit ve dar gelirliler açısından ekonomik koşullar zorlaşır. Türkiye’nin, vatandaşlarının refah seviyesini koruyup geliştirebilmek için en az yüzde 5 büyümesi gerekiyor.

PARA POLİTİKASININ KULLANIM DIŞI BIRAKILMASI ENFLASYONLA MÜCADELEYİ ÇOK ZORLAŞTIRIYOR

* Enflasyonla mücadele konusunda ne yapılmalı?

Enflasyon bütün ekonomik sorunların en başında geliyor. Yüksek enflasyonist ortam büyüme, istihdam yaratma, gelir adaleti sağlama gibi başka tüm ekonomik hedeflerin yerine getirilmesini zorlaştırıyor. Geçen senenin Aralık ayında ve bu senenin Ocak ayında aylık enflasyon çok yüksek olmuştu. Bu Aralık ayında ve 2023’ün Ocak ayında aylık enflasyon daha düşük çıktığında yıllık enflasyon da düşecek. Bu nedenle 2023’te enflasyonun çıkmış olduğu seviyeden bir miktar gevşemesi olası. Önemli olan bundan sonrası. Çünkü enflasyondaki yavaşlama yükselmiş olan fiyat seviyesinin değil, fiyat artış hızının düşeceği anlamına gelir. Bu da halkın satın alma gücü üzerinde baskının devam edeceği anlamına gelir. Bu nedenle ekonomi politikasının başlıca önceliği enflasyonun tek haneli seviyelere gerilemesi olmalı.

Bunu da elimizdeki tüm enstrümanları kullanarak yapmalıyız. Para politikasının güçlü bir enstrüman olarak kullanım dışı bırakılması tercihi enflasyonla mücadeleyi çok zorlaştırıyor. Öte yandan, enflasyonla mücadele tek başına para politikası ile de yapılamaz. Bunu uzun zamandır dile getiriyoruz. Maliye politikasının para politikasını destekleyici olması gerekir. Ayrıca yapısal reformlar yoluyla üretim yapısından kaynaklanan katılıklar ortadan kaldırılmalı, piyasaların rekabetçi yapısı güçlendirilmeli. Ekonomi yönetiminin enflasyonu düşürme kararlılığını çok net olarak benimseyerek topluma aynı netlikte aktarması ve ekonomideki karar alıcıların bu kararlılığa inanması da enflasyonla mücadele için çok önemli.

DİJİTALLEŞME ÇAĞINDA 70'LERİN ASYA MODELİ İLE REKABET ŞANSI YOK

* İhracatın önündeki engeller nasıl aşılır? İhracat artışı nasıl sağlanır?

İhracatın gerilemesinde başlıca iki faktör önemli: Birincisi dünya ekonomisindeki, özellikle Avrupa’daki yavaşlama. Enflasyondaki artış karşısında para politikasının sıkılaştırılması tüm dünyada ekonomik aktiviteyi yavaşlatıyor. Gerileyen büyümeye paralel olarak düşen talep, Türkiye’nin ihracatını zora sokuyor. İhracatın gerilemesinde rol oynayan ikinci faktör ise başta enerji olmak üzere girdi maliyetlerindeki artış. Rekabet gücünü fiyat unsurlarına değil teknolojiye, katma değere, yenilikçiliğe dayandırmak gerekiyor. Çünkü bugünün dünyasında rekabet gücünün esas belirleyicileri bu unsurlar. 1970’lerde, 80’lerde özellikle Doğu Asya ülkelerinin uyguladığı, düşük kur- düşük ücrete dayalı ihracata dönük sanayileşme modeli idi. Dijitalleşme çağında bu model ile rekabet şansımız yok. Bugünün ekonomisi emeğinin karşılığını alan nitelikli işgücü, inovasyon ve ileri teknoloji ile üretilen yüksek katma değerli ürünler üzerine kurulu. Yani, ihracatımızın bugün dünyada ortaya çıkan talep daralmalarından daha az etkilenmesi için üretim yapısını ve ihracat ürün yelpazesini değiştirmemiz lazım.

* 2023 yılında Cumhuriyet 100. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Türkiye ikinci yüzyılda nelere odaklanmalı?

Kalkınmayı başarmak, ancak toplum refahına katkıyı hedefleyen bir anlayışla mümkün olabilir. Bu yeni anlayışın temelini oluşturan başlıkları geçen yıl yayımladığımız “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” çalışmamızda kamuoyuyla paylaşmıştık. Üç unsura odaklanmak öncelikli olmalı; biz kısaca “insan, bilim ve kurumlar” diyerek özetliyoruz. İnsanımızın yetkinliklerini geliştirmeliyiz. Bilimi ve teknolojiyi esas almalıyız. Ekonomiden hukuka ve demokrasiye kadar tüm alanlarda güvenilir ve kapsayıcı kurum ve kuralları hayata geçirmeliyiz. Bu şekilde gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye hedefine ulaşabileceğimize inanıyoruz.

* Ankara’da gerçekleşen Yüksek İstişare Konseyi toplantısında TÜSİAD’ın yüzüncü yıl projesinden bahsettiniz. Nasıl bir proje olacak?

Cumhuriyetimizin ilk yüzyılında çok önemli birikimlerimiz oluştu. Geçen hafta Ankara’da düzenlediğimiz Yüksek İstişare Konseyi toplantımızda da vurguladığım gibi, önümüzde, ikinci yüzyılımızda ortak geleceğimizi kurgularken cevap bulmamız gereken önemli sorular var. Cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte nasıl güçlendireceğimizi konuşmalıyız. Ekonomik zorluklar derinleşirken sadece refahı artırmayı değil, refahın nasıl adil bölüşüleceğini ele almalıyız. Büyümeden, kalkınmadan bahsederken bunu çevreyi koruyarak nasıl başaracağımızın yollarını aramalıyız. Küresel dönüşümler her alanda baş döndürücü hızdayken ulusal stratejimizi nasıl konumlandıracağımızı belirlemeliyiz. Tüm toplumu ilgilendiren bu sorulara yanıt aramak üzere, çeşitli illerde farklı kesimlerden paydaşları bir araya getireceğimiz ve yıl boyunca sürecek bir tartışma platformu başlatıyoruz. Şimdi söylemek değil, “söyleşmek” zamanıdır diyoruz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı ideali çerçevesinde tüm bu meselelerde hangi inançtan, hangi etnik kimlikten, hangi sınıftan, hangi cinsiyetten, hangi toplumsal gruptan olursak olalım birbirimizi dinleyerek, anlayarak, müzakere ederek her kesimin umut ve hayallerini içeren ortak bir geleceği tartışalım istiyoruz.

HİKAYEMİZE GERÇEK KATKI, YERLİ TEKNOLOJİLER GELİŞTİREREK SAĞLANIR

Sanayimizin önündeki en önemli engellerden biri, uluslararası standartlara uyumlu yerli teknolojilerin üretilmesindeki seviyemiz. Yerli teknolojilerin ülkemizde geliştirilmesi Türkiye’nin kalkınma hikayesine gerçek katkıyı sağlayacak. Ar-Ge temelli yatırımları ve insan yetkinliğini artırmalıyız. Üniversite-sanayi etkileşimini en üst seviyeye çıkarmalı, girişimcilik ortamını güçlendirmeliyiz. İthal girdi ve yatırım malına bağımlılığımızı azaltmak için teknolojik ilerleme ve inovasyon kapasitesini güçlendirmek çok önemli. Teknoloji üreten KOBİ ve start-up’lar rekabet gücümüzü artıracak. TÜSİAD Sanayide Dijital Dönüşüm Programı ile dijital çözüm arayışında olan şirketleri KOBİ ölçeğindeki teknoloji formalarımızla buluşturuyoruz. Programa kayıtlı teknoloji tedarikçisi sayısı 2000’i, dijital çözüm sayısı 500’ü aştı. TÜSİAD SD2 ile sanayimizin dijitalleşmesine destek olmaya devam edeceğiz. Ayrıca 10. yılını tamamlayan “Bu Gençlikte İş Var” programımız kapsamında genç girişimcileri iş fikri, şirketleşme ve büyüme aşamalarında üç ayrı programla destekleyeceğiz. Tüm gençleri Bu Gençlikte İş Var web sitesi ve sosyal medya adreslerini takip etmeye davet ediyorum.

EMİSYON TİCARET SİSTEMİ HAYATA GEÇİRİLMELİ

1 Ekim 2023’te devreye girecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ülkemizin ihracat yaptığı alüminyum, demir-çelik, elektrik ve çimento sektörlerini kısa vadede etkileyecek olması nedeniyle kritik önemde. Bu noktada, bu sektörler ve değer zincirleri başta olmak üzere sanayimizde karbon emisyonlarının azaltılması ve yeşil dönüşümün gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor. Bu konuda kamuda ve iş dünyasında farkındalığın oldukça yüksek olduğunu görüyoruz. Bu alanda kamu nezdinde gerçekleştirilen çalışmalara TÜSİAD olarak aktif katkı ve katılım sağlıyoruz.

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasının uygulama detayları önümüzdeki dönemde daha da netlik kazanacak. İş dünyası olarak ilk etapta raporlama, sonraki aşamada da hesaplama gibi konulardaki ikincil yönetmelikleri yakından takip etmemiz gerekiyor. SKDM’nin yaratacağı ek maliyetlerin ülke içinde kalması ve ülkedeki çevre ve iklim yatırımları için değerlendirilmesi amacıyla ülkemizde AB’ye uyumlu yapıda bir emisyon ticaret sisteminin (ETS) hayata geçirilmesi oldukça önemli.

Yapılan araştırmalar SKDM gelirlerinin ülkedeki yenilenebilir enerji, dekarbonizasyon teknolojileri gibi yeşil dönüşüm projelerine aktarılmasının SKDM’nin ülke ekonomisi üzerindeki olumsuz etkisini ciddi oranda azaltacağını gösteriyor. Bu süreçte, şirketlerin dijital teknolojilerin kullanıldığı yeşil dönüşüm projelerini hayata geçirebilmeleri için gerekli finansmanın sağlanması da büyük önem taşıyor.

SİYASİ YASAĞIN DEMOKRATİK TOPLUMDA YERİ OLMAMALI

"Özellikle hukuk ve adalet her zaman Türkiye’de önemli bir gündem maddesi. Siyasi geçmişimizde pek çok kez tanıklık ettiğimiz ve yanlış olduğu da görülen siyasi yasak konusu maalesef yeniden gündeme geldi. Halkın oyuyla göreve gelen seçilmiş siyasetçilerin, ifadeleri nedeniyle görevini yapma ve seçilme hakkından alıkonulmasının çağdaş demokratik bir toplumda yeri olmamalı."

ASGARİ ÜCRET KONUSUNDA ÖNEMLİ OLAN ALIM GÜCÜ

Çalışanları enflasyona ezdirmemek gerektiğini daha önce de belirttim. Özel sektörde sene başında ve sene içinde ücret artışlarına gidildi. Asgari ücret, bildiğiniz gibi sosyal diyalog çerçevesinde işçi, işveren konfederasyonları ve devlet tarafından birlikte belirleniyor. En doğru adımın atılacağını umuyorum. Öte yandan enflasyondaki artış önlenemediği sürece çalışanların alım gücünün enflasyon karşısında erimesi de engellenemiyor. Enflasyonla mücadele birinci öncelik olmalı.

EYT’DE İKİ KESİMİN DE BEKLENTİSİNİ KARŞILAYACAK ÇÖZÜM UMUDU…

Uzun zamandır çalışma hayatının gündeminde olan Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) konusunun çözüme kavuşturulması önemli. Yakında Meclis’e getirileceği de açıklandı. Çalışma yaşamı paydaşları ile istişare içinde yürütülen EYT çalışmalarının hem çalışanların haklarını koruyacak hem de işletmelerin karşılaşabileceği zorlukları hafifletecek şekilde çözüme kavuşturulmasını umuyoruz.