TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski: "Sağlıktaki Başarımızı Dünyaya İyi Anlatmalıyız"

19 May 2020
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski: "Sağlıktaki Başarımızı Dünyaya İyi Anlatmalıyız"

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, dünyada taşların yerinden oynadığı salgın sürecinde Türkiye’nin rakiplere göre daha iyi konumlandığını belirterek, “Sağlıktaki başarımızın hikayesini iyi anlatmalı, bunu dünyanın gündeminde daha fazla tutmalıyız. Yarattığımız güven algısını ekonomide de sağlamalıyız” dedi.

Coronavirüs salgınıyla mücadelede elde ettiği başarı Türkiye'ye moral ve prestij kazandırmaya devam ederken bir yandan da ekonomi alanında önemli fırsatlar sunuyor. Türkiye'nin önemli iş dünyası örgütlerinden Türk Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Simone Kaslowski de korona sonrası süreçte Türkiye'yi önemli fırsatların beklediğini düşünenlerden. Salgın sonrasında dünyada taşların yerinden oynayacağını ve Türkiye'nin bu süreçte rakip ülkelere göre kendisini daha iyi konumlandırabileceğini belirten Kaslowski "Sağlık alanındaki başarımızı neyi nasıl yaparak yakaladığımızın hikayesini güven sağlayacak şekilde anlatmalı, bunu dünyanın daha fazla gündeminde tutmalıyız. Sağlık sistemimizle yarattığımız güven algısını ekonomide de sağlamalıyız" dedi. Bu süreçte ekonomi yönetiminin açıkladığı destek paketinin iki katına çıkarıldığını hatırlatan Kaslowski, kısa çalışma ödeneği, mücbir sebep uygulamaları ve Kredi Garanti Fonu'ndan sağlanan kredilerin iş dünyası için yararlı olduğunu vurguladı. Sürecin Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) için olumlu bir sayfa açmak açısından son derece uygun olduğunu dile getiren Kaslowski ile korona sonrasında Türkiye'yi bekleyen ekonomik fırsatları, sağlıkta yakalanan başarının ekonomiye nasıl taşınabileceğini ve Türkiye-AB ilişkilerinin bu sürece yapacağı katkıları konuştuk.

Türkiye, korona salgını ile mücadelede pek çok gelişmiş ülkeden pozitif ayrıştı. Dünyanın en büyük tedarikçisi konumundaki Çin'e ise tepkiler artıyor. Salgınla mücadele performansımız, Türkiye'nin aradığı yeni büyüme hikayesi olabilir mi?

Salgın sonrası dünyada bir dönüşüm süreci yaşanacak. Taşlar yerinden oynarken kazananlar ve kaybedenler olacak. Özellikle AB ve Amerika'da tedarik zincirleri çeşitlenecek. Bu süreçte Türkiye sağlık sektörünün gücü sayesinde kendisini rakip ülkelere kıyasla daha iyi konumlandırabilecek. Bu avantajı gerçek bir büyüme hikayesine döndürmek için yapmamız gereken çok ödev var. Her şeyden önce hikayeyi doğru anlatabilmeliyiz. Kredibilite yani güven bu işin anahtarı. Sağlıktaki başarımızı neyi nasıl yaparak yakaladığımızın hikayesini güven sağlayacak şekilde anlatmalı, bunu dünyanın daha fazla gündeminde tutmalıyız. Sağlık sistemimizle yarattığımız güven algısını ekonomide de sağlamalıyız. Serbest piyasa, güvenilir bir hukuk sistemi yatırım ortamının bir numaralı koşulları olmaya devam ediyor. Sağlık sistemimizdeki başarımızla dünyadan yatırım çekmek isterken, bu alanlarda daha da ilerleme gösterirsek Türkiye parmakla gösterilen bir ülke olur. Sağlık sistemlerinin yarattığı güven sorunları nedeniyle eskiden çok cazip olan Çin-Asya ekseni yerine Batı'nın daha farklı tercihler yapmaya başlayacağı bir döneme giriyoruz. Ayrıca petrol fiyatlarındaki sert düşüş Rusya ve Orta Doğu'nun dengelerini de değiştirdi. Ekonomik güç yeniden Batı'da toplanmaya başlıyor. Biz de ilişkilerimizi bu yeni dünyada yeniden gözden geçirebiliriz.

"DÜŞÜK KAMU BORCU AVANTAJ"

Küresel salgınla birlikte dünya ekonomisi açısından son derece kritik bir döneme tanıklık ediyoruz. Bu süreçte Türkiye'nin aldığı ekonomik tedbirleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Destek paketi ilk açıklandığı haline kıyasla iki katına çıkarıldı. Kısa çalışma ödeneği, mücbir sebep uygulamaları ve Kredi Garanti Fonu'ndan sağlanan krediler yararlı oldu. KGF limitlerinin artırılması herkesin öncelikli beklentisi. Çünkü KOBİ ve esnaf için çok önemli bir destek sağlıyor. Kısa çalışma ödeneği kullanım şartlarının daha da esnetilmesi ise daha fazla kişinin faydalanmasını sağlar. Bu yıl oluşacak bütçe açığı ve bunun nasıl finanse edileceğine ilişkin planların revize edilerek kamuoyuna açıklanması iş dünyasının önünü görebilmesi açısından önemli. Türkiye'nin düşük kamu borcu burada önemli bir avantaj. Bizim de iş dünyası olarak önceliğimiz istihdamı korumak ve işletmelerin devamlılığını sağlamak oldu. Bunun yanında kayıt dışı çalışanları korumak için hane halkına direkt desteklerin olması gerektiğini dile getirdik.

"AB İLE OLUMLU BİR SAYFA"

Yeni dünyada ekonomik gücün yeniden Batı'da toplandığını söylediniz. Bu süreçte AB ile ilişkiler perspektifinden bakıldığında Türkiye'yi bekleyen fırsatlar neler?

Yeni düzen, içinde birçok fırsat barındırıyor. En büyük ticaret ve yatırım ortağımız olan Avrupa Birliği'nin toparlanma yönündeki hazırlıkları Türkiye için çok önemli. Korona virüs ile birlikte AB ürün tedarik ettiği ülkeleri çeşitlendirecek. Türkiye sağlığın yanına diğer artıları da koyarak, küresel tedarik zincirlerinde AB başta olmak üzere güçlü işbirlikleri kurabilir ve hak ettiği yere çok daha hızlı ulaşabilir. Üyesi olduğumuz, Avrupa iş dünyasının temsil kuruluşu Business Europe, toparlanma sürecine yönelik bir belge hazırladı. Avrupa iş dünyası toparlanma sürecinde Türkiye ile Gümrük Birliği'nin güncellenmesi mesajını vurguladı. Bizim için çok önemli olan bu belge AB kurumlarının en üst düzey yetkililerine iletildi. Sayın Cumhurbaşkanımızın 9 Mayıs Avrupa Günü'nde Türkiye'nin AB tam üyeliğinin stratejik hedef olarak görüldüğünü vurgulayan mesajı çok önemli.

İki taraf açısından da atılması gereken adımlar neler?

Katılım müzakereleri iki taraftan da kaynaklı nedenlerle bir süredir donmuş durumda. Teknik bir güncellemenin ötesinde Gümrük Birliği'nde Yeşil Anlaşma ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini de içerecek adımların atılması halinde üyelik hedefinin de güçleneceğini umut ediyoruz. Bu süreçte eşzamanlı olarak Türkiye'de demokrasi ve hukuk devleti alanında reform sürecine geri dönmemiz elzem. 2020 yılının ikinci yarısında Almanya Dönem Başkanlığı'nda AB, krizin yaralarını sarmak için çalışacak. Entegrasyon odağıyla Gümrük Birliği güncellemesinde üzerimize düşenleri yaptığımız takdirde, AB ile ilişkilerimizde olumlu bir sayfa açılması beklentisindeyiz.

"BU KRİZDEN ÜLKELER TEK BAŞINA ÇIKAMAZ"

Sizce bu küresel krizde uluslararası iş birliği gerektiği gibi sağlanabildi mi?

2008 krizinden çıkışta G20 hızla hareket etmiş, önemli bir rol üstlenmişti. Covid 19 salgını küresel kurumların sorgulanmaya başladığı bir dönemde gerçekleşti. Küreselleşmenin getirdiği refah artışının eşit dağıtılamadığı, korumacı söylemlerin, popülist akımların ve tek taraflı politikaların güç kazandığı bir dönemdeyiz. Sağlık krizinin hızla bir ekonomik krize dönüştüğünü gördük. Ardından krizin küresel yönetiminde ortak hareket edilmesi yönünde G20'nin girişimleri oldu. Küresel toparlanmanın önümüzdeki 3 yılda ancak geri gelebileceğini görüyoruz. Bunun altından ülkeler tek başına kalkamaz. Uluslararası iş birliğini ve bunu sağlayan kurumların güçlendirilmesini, çok taraflılığı, kamu sağlığını, bilime olan güveni, iklim ve çevreyi öne çıkaran siyasal iradeye ve küresel liderliğe ihtiyaç var. Bu süreçte uluslararası iş birliği için yapılan girişimler umut veriyor. COVİD-19'a karşı aşı ve ilaç geliştirilmesi için AB Komisyonu tarafından düzenlenen, Sayın Cumhurbaşkanımızın da mesajlarını ilettiği uluslararası bağışçılar konferansı küresel sorunlara küresel çözüm çabalarının arttığını gösteriyor. Bunun devamının gelmesi en büyük temennimiz.

"1929 BUHRANINDA EN BÜYÜK HATA İÇE KAPANMA İDİ"

Dünya ekonomi açısından normalleşmeyi nasıl yönetmeli?

Ticarette içe kapanmacı eğilimin mutlaka engellenmesi gerekiyor. 1929 buhranından sonra yapılan en büyük hatalardan biri buydu ve maalesef dünya ekonomisi bu hatadan büyük zarar görmüştü. Burada Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) başta olmak üzere kurumlara önemli görevler düşüyor. Tedarik zincirinde önemli değişiklikler olacak ama bu korumacı politikalar için bir bahane olarak kullanılmamalı. İthal ikamesi politikalarından geçmişte çok zarar gördük. Kendi teknolojimize öncelik verip yatırım yapacağız ama bunu korumacılıkla değil rekabet ederek yapacağız.

"HERKES İYİLEŞMEDEN HİÇBİRİMİZ İYİ OLAMAYIZ"

Salgınla mücadelede başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünya sizce nasıl bir sınav verdi?

Her kriz güçlü ve zayıf yanlarınızı anlamanızı sağlar. En iyi denilen sağlık sistemlerinin bile pandemi ile mücadeleye hazırlıksız olduğunu gördük. Oysa bilim insanları yıllardır uyarılarını yapıyorlardı. Çin, salgının boyutu ilk aşamada tam anlaşılamadığı için ve tedbirlerdeki gecikme nedeniyle başlangıçta zor bir dönem geçirdi. Sonrasında sıkı önlemlerle süreci kontrole aldı. Avrupa'da bu süreci çok daha az kayıpla geçiren ülkeler olduğu gibi çok ağır bilançoların yaşandığı ülkeler de oldu. ABD'nin yanı sıra şimdi Rusya'nın da hem salgının kontrol altına alınması hem de krizin yönetilmesinde sıkıntılar yaşadığını görüyoruz. Erken tedbir almak ve krizi ciddiye almak gerektiğini tüm dünya ağır bir bedel ödeyerek öğrendi. Bir zincirin halkaları gibi, hepimizin gücü en zayıf halka kadar aslında. Diğer bir deyişle herkes iyileşmeden hiçbirimiz iyi olamayız. Tek bir ülkenin tedbirsizliği ya da hatası hastalığın tekrar yayılmasına neden olabilir. Bu krizden dünya çok ciddi dersler çıkaracak.

"COVİD-19 GÖREV GÜCÜ KURDUK"

Hayatın durma noktasına geldiği salgın sürecinde TÜSİAD olarak üyelerinize yönelik hangi adımları attınız?

Salgının hemen başında TÜSİAD bünyesinde kurduğumuz COVİD-19 portalımız yoluyla üyelerimizin istihdamı korumak başta olmak üzere faaliyetlerini sürdürebilmeleri için sorunlarını ve önerilerini derleyerek ilgili kamu kurumlarına iletiyoruz. Yurt dışındaki iş dünyası kuruluşlarıyla işbirliği içerisindeyiz. Gerek AB Komisyonuna gerekse G20 liderlerine iş dünyasının acil önerilerini ilettik. Küresel iş dünyasının gündemini yakından takip ederek görüşlerimize yansıtıyoruz. İş dünyasının COVID-19 sonrası yeni dönemi çok iyi anlaması ve buna göre konumlanması çok önemli. COVİD-19 görev gücü oluşturduk. Kriz sonrası dönemin yeni normlarını, toparlanma sürecini ve ülkemiz için fırsatları tartışıyoruz. Bu dönemde dayanışma her şeyden daha önemli. Üyelerimiz bu süreçte öncelikle sağlık sisteminin acil ihtiyaçlarını karşılamak için seferber oldu. Solunum cihazı, maske, dezenfektan gibi ülkemizin acil ihtiyaçlarına yönelik önemli girişimleri üstlendiler. Maddi ve ayni katkılarla ihtiyaç sahiplerinin yanında oldular. Üyelerimizle gurur duyuyoruz.

"KÜRESEL VATANDAŞLAR OLARAK BİRBİRİMİZİ KOLLAMALIYIZ"

Bu salgın sürdürülebilirlik ve etik değerler konusunda sizce ne tür fırsatlar yarattı?

Bu süreçte Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları artık her zamankinden daha geçerli. Salgın küresel vatandaşlar olarak birbirimizi kollamamız gerektiği, kimseyi geride bırakamayacağımızı ve en savunmasız olanların ihtiyaçlarına öncelik vermemiz gerektiğini hatırlattı. Üretim ve tüketim alışkanlıklarımızı, iş yapış şekillerimizi sorguladığımız bu sürecin sonunda, iklim değişikliği gibi hepimizi etkileyen ama bir türlü üzerine kararlılıkla gidemediğimiz küresel riskler iş dünyası gündeminde hızla ön sıralara çıkacak. Çünkü nasıl bir dünyada yaşamak istediğimiz ve bunun için ne yapmamız gerektiği konusunda artık daha bilinçliyiz.