TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz’ın “Okulda Üniversite: Türkiye’de Öğretmen Eğitimini Yeniden Yapılandırmak için Bir Model Önerisi” Raporu Tanıtım Toplantısı Açılış Konuşması

Saygıdeğer Konuklar, Değerli Basın Mensupları,

 

Şahsım ve TÜSİAD adına sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

 

“Okulda Üniversite: Türkiye’de Öğretmen Eğitimini Yeniden Yapılandırmak İçin Bir Model Önerisi” başlıklı raporumuzun tanıtım toplantısına hoş geldiniz.

 

Eğitim, insan kaynağımızın niteliğini belirleyen ana unsur. TÜSİAD olarak, eğitimi, ülkemizin çok önemli bir meselesi olarak görüyor ve eğitim politikalarına bilimsel nitelikte yaklaşımlar getirmeye ve raporlar ve seminerlerle katkıda bulunmaya çalışıyoruz. 

 

Ülkemiz ekonomisinin dünya ile entegrasyonu ve sürdürülebilir büyümesi için kalkınma için itici gücün, iyi eğitimli insan gücü olduğuna inanıyoruz. Nitekim, 2011 yılında yayınlanan “Türkiye’de büyümenin kısıtları” raporumuzun bulgularına göre, Türkiye’nin yüksek büyüme patikasında olabilmesi için eğitimin düzeyi ve kalitesinde önemli bir iyileşme sağlamamız gerekmektedir. Türkiye’nin önüne koyduğu büyüme ve kalkınma vizyonuna paralel olarak, eğitimin niteliğine, kapsamına ve öğretmen eğitimine yönelik bir reform süreci gereklidir. Unutmayalım ki, bugün verdiğiniz eğitimin kalitesi, yarın ekonominin geleceği noktayı belirleyen temel unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Bu noktada Türkiye’deki duruma ve Aralık ayının başında açıklanan 2012 PISA testi sonuçlarına değinmek istiyorum. Okuma becerileri, matematik ve fen okuryazarlığını ölçen PISA testinde, öğrencilerin okuldaki mutluluğu, içsel motivasyonlarının ölçümü ve öğretmenlerin kullandıkları yöntemlerin başarı üzerindeki etkisi gibi unsurlar da işleniyor. 2012 yılı sonuçlarına göre ülkemizin 34 OECD ülkesi arasında 32. sırada yer alması, bizim için ciddi bir uyarı. Burada amacımız son sıralarda yer aldığımızı vurgulamak değil. Asıl vurgulanması gereken nokta; PISA sonuçlarının Türkiye’de eğitimin ilgili taraflarıyla analiz edilip eğitim politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gereğidir.

 

PISA sonuçları birçok ülkede gençlerin zorunlu eğitim süresince yeterli beceri seviyesine ulaşamadığını gösteriyor. Beceri uyumsuzluğunu alt edebilmek için, artık öğretmenler, öğrencileri mevcutların yanı sıra henüz ortaya çıkmamış iş alanları, henüz icat edilmemiş teknolojiler için de hazırlamak durumunda.

 

Günümüzde bilginin hızlı yayılımı ve teknolojik gelişmeler, bireylerin geniş bir beceri seti ile donanmasını gerektirmektedir. Belli disiplinlere yönelik yetkinliklerin yanında analitik ve eleştirel düşünme, yaratıcılık, yenilikçilik, iletişim ve sorun çözme gibi beceriler, eğitim sisteminin kazandırması gereken özellikler olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında iyi birer dünya vatandaşı olmak için gereken, çevre, cinsiyet eşitliği, insan hakları, çok kültürlülük ve demokrasi bilincinin de erken yaşlardan itibaren kazandırılması ihtiyacı vardır.

 

Diyebiliriz ki eğitimde niceliksel gelişmeler önemini korumakla beraber artık bir öncelik olmaktan çıkmıştır. Öncelik, “ne öğrettiğiniz ve ne kadar iyi öğrettiğinizdir.” Eğitimde esas fark yaratan, eğitime değer katan unsur, niteliktir. Eğitimi nitelikli kılacak en önemli etken ise elbette eğitimcilerimizdir, öğretmenlerimizdir.

 

21. yüzyıl beceri ve yetkinliklerinin öğrencilere kazandırılmasında en önemli rol ve görevi eğitimcilerimiz üstlenecek. Türkiye, 21. yüzyıl becerilerine sahip nesiller yetiştirebilmek için, öncelikle eğitimcilerimizi bilgi çağının gereklerine göre yetiştirecek modelleri hayata geçirmelidir.

 

Böylesine önemli bir konuda toplumsal katılım ve tartışmaya ihtiyaç olduğuna inanarak, öğretmen eğitimi ile ilgili ülkemizdeki çalışmalara bir katkı sunmak istedik. Prof. Dr. Mustafa Özcan tarafından hazırlanan ve bugün tanıtımı yapılacak olan raporda, öğretmen eğitiminde başarılı ülke örneklerine de yer verilerek, Türkiye’ye özgü bir model önerisi sunulmaktadır.

 

Çalışmada da anlatıldığı gibi, çağımızın ihtiyaçları karşısında, gelişmiş ülkelerde, lisans düzeyindeki öğretmen eğitimi programlarının süresini uzatan ve içeriğini genişleten programlar ortaya çıkmıştır.Öğretmen eğitiminde yüksek lisansın ve deneyime dayalı meslek eğitiminin öneminin giderek arttığı görülmektedir. Türkiye’de de anaokulundan lise son sınıfa kadar her kademedeki okulda öğretmenlik yapacakların, bir bilim dalında "yüksek lisans derecesi"ne sahip olmaları ve deneyime dayalı meslek eğitimi görmeleri üzerinde kuvvetle düşünülmelidir.Önerilen Öğretmen Eğitimi Modeli; bilgi üretiminin merkeziolan “üniversiteler” ile öğretmenlik mesleğinin icra edildiği “okulların” işbirliğiyapmasına dayanmaktadır. Okulları, öğretmen eğitiminde üniversitelerin bir ortağı olarak görmekte ve “Okulda Üniversite” adını taşımaktadır. Model, teori ve uygulamaya müfredatta eşit oranda yer verilmesi ve bunların eş zamanlı olarak öğretilmesini önermektedir.

 

Raporun, içerdiği çeşitli model uygulama seçenekleriyle, eğitim politikalarına yön veren karar alıcılara ve eğitim camiamızda yürütülen çalışmalara katkı sağlayabileceğine inanıyoruz.

 

Öğretmenlerimize hak ettikleri değeri veriyoruz diyebilmek için, ülke olarak, onların en iyi şekilde yetiştirilmesini, sürekli mesleki gelişim imkanlarına sahip olmalarını ve özlük haklarının iyileştirilmesini sağlamak durumundayız.

 

Sözlerime son verirken, bu çalışmayı hazırlayan değerli öğretim üyemiz Prof. Dr. Mustafa Özcan’a, çalışmayı başlatan Eğitim Çalışma Grubu Başkanımız Enver Yücel’e ve Sosyal Politikalar Komisyonu Başkanı Memduh Boydak’a çok teşekkür ediyorum. Bugünkü toplantımıza katılarak konunun tartışma oturumunda ele alacak değerli konuşmacılarımıza da şimdiden çok teşekkür ederim.