TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz'ın TÜRKONFED 2013 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı Açılış Konuşması - İstanbul

Genel Kurul toplantımızda böylesine güzel katılımlar, böylesine güzel bir manzarada sizlerle birlikte olmaktan gerçekten kıvanç duyuyorum, memnuniyet duyuyorum.

Türkiyemizin farklı bölgelerindeki sanayici ve işadamlarının ülkemizin kalkınma sürecine paralel olarak ortaya koydukları örgütlenme bilinci, biraraya gelerek memleketlerinin, bölgelerinin ülkenin sorunlarına çözüm üretme bilinçleri bizleri bugün buralara kadar getirdi. Ne mutlu ve inşallah daha da artan bir hızla SİADların, genç işadamlarının, kadın derneklerinin, kadın girişimcilerin bu birlikteliği bu oluşturduğu TÜRKONFED çatısı altında oluşturduğu bu güç sektör derneklerinin katılımıyla sektörel boyutuyla da gelişerek,  güçlenerek inşallah Türkiye’nin geleceğinde önemli bir misyonu yerine getirecek diye umut ediyorum.  

Yola çıkarken ki Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olma iradesi zannediyorum her geçen gün daha önemli hale geliyor. Gönüllü örgütlenmiş iş dünyası Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olmayı hakediyor.

Bugüne kadar ortaya konulan bu vizyonda ortaya konulan faaliyetler, çok yönlü çalışmalar ülke kalkınmasında birçok katkıları da sağladı ve bu desteğin verilen emeklerin ne kadar haklı ve yerinde olduğunu da geçtiğimiz yıllar boyunca hep gördük. En son orta gelir tuzağını incelediğimiz rapor Türkiye’ye çok önemli katkıları olduğunu, birçok konuyu aydınlattığını orada müşahade ettik.

Çok değerli ve konunun bence direk ilgilisi iki bakanımızın önünde bugün bu durumu iyi değerlendirmemiz lazım.

Bu değerlendirmeye gelmeden önce isterseniz birazda dünyanın bugününde neredeyiz, ne yapıyoruz, nedir dünya? Birazda onu irdelemekte yarar var. Biliyorsunuz 2008 başlarından hatta 2007 sonlarından beri bir küresel krizin içerisindeyiz. Bu biraz finansal bir kriz gibi görünse de aslında 20 yıla yakın bir süredir globalleşme sürecinin alınması gereken tedbirlerinin, kurulması gereken yeni yapılarının ihmal edilmişliğinden kaynaklanan bir süreç. Zaten o yüzden bugün görüyoruz ki sadece finansal tedbirlerle değil aslında batı dünyasının yeniden bir ekonomik yapılanma arayışıyla ortaya çıkıyor.
İnsanların önümüzdeki dönemde yeni bir anlayışa ve yeni bir küresel yönetişim modeline ihtiyacı var. Klasik büyüme anlayışıyla artık mutluluğu ve refahı sağlamanın ve sürdürmenin mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Birleşmiş Milletler dahil IMF, Dünya Bankası gibi örgütlerin yeniden yapılanma ihtiyaçları olduğu net bir şekilde ortaya çıktı. AB küreselleşmenin gerektirdiği reformları geciktirdiği için bugün bir yeniden yapılanma arayışı içerisinde. Bankacılık Birliği, ortak mali kural gibi reformları öncelikle bu finansal reformları gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Ancak biliyoruz ki AB’nin bu mali kural ve bankacılık birliği reformları dışında da gerçekleştirmesi gereken öneli yapısal reformlar var ve Türkiye’yle ilgili de karar verme mecburiyeti var.

Başarılı bir küreselleşme için ve sürdürülebilir refah için dünyanın en önemli prova alanı, model alanı AB’nin başarıya ulaşmasını hep beraber umut etmek ve desteklemek durumundayız ve Türkiye yeniden yapılanma arayışındaki AB’nin bu yeniden yapılanma arayışlarının içerisinde olmak zorunda. Türkiye’siz AB’nin yeniden yapılandırma arayışının gerçekçi olmayacağı kanaatindeyiz.

Ülkemiz son 10 yılda önemli bir ekonomik istikrarı ortaya koydu. 2011 yılından itibaren makroekonomik dengesizlikleri gidermek amacıyla bir dizi istikrar önlemi daha gündeme geldi ve başarıyla uygulamaya kondu. Ekonomide yumuşak iniş gerçekleşti. Arabayı kullanmayı becerebildiğimizi ne zaman frene basıp istediğimiz zamanda durdurabileceğimizi gördük. Bu özgüven bence Türk ekonomisi için önemli bir kazanç oldu.

TCMB’nın dirayetli ve yaratıcı politikalarının ve disiplinli kamu maliyesi politikasının da tabi burada altını çizmek lazım. 2012 yılında büyüme başladı. Ancak bu yıl ve bundan sonraki yıl daha da iyi olacağını düşünüyoruz. TÜSİAD olarak 2013 yılında büyüme tahminimizi 4.3 olarak belirledik. İyimser tahminimiz 6’ydı ama bu iyimser tahmin AB’nin büyüme trendine bağlı bir tahmindi. Malesef yılın ilk 3 ayını tamamladık ve AB’nde böyle bir bizim iyimser tahminimizi destekleyecek gelişme görmüyoruz.

Bugün en gelişmiş ekonomilerin başında bela olan ve bizim yaşadığımız sorunlardan çok daha ağırları onları karşı karşıya getiren bir başka alan ise bizim aslında direnç noktamızı oluşturuyor. Bu alan bankacılık sektörü. Bankacılık sektörü yeniden yapılandırıldığı için Türkiye bu kriz dönemini çok başarıyla geçti ve şimdi AB’nde bu bizim yıllar önce gerçekleştirdiğimiz reformun gerçi geciktirilmiş oluşumu peşindeler. Güney Kıbrıs Rum Kesimi örneğinde de bir kez daha tanık olduk ki bankacılık sektörü ve ekonomi arasındaki ilişki bir ekonominin çok uzun bir durgunluk sürecine girmesine neden olacak çok önemli bir karmaşı ve tehlikeli bağlantılar içeriyor. Sektörle ilgili düzenleme ve denetim aksaklıkları ya kısa vadeli fırsat anlayışıyla görmezden gelinen sorunlu konular çok kısa sürede kamu ve diğer özel kesim bilançolarına sirayet edebilmekte ve bu açıdan bankacılık sektörünün istikrarı ve bunun bir üst katmanı olan finansal istikrarın hiçbir şekilde tehlikeye atılmaması gerektiğinin özellikle vurgulanması ihtiyacını ortaya koyuyor.

Makro konuları bu şekilde ortaya koyduktan sonra birazda yapısal unsurları büyümemizin yapısal unsurları ile ilgili mikro gündem başlıkları üzerinde durmak istiyorum. Tabi Türkiye bu yapısal meselelerinin büyük çoğunluğunu halletmiş olmakla beraber içinde bulunduğumuz bize moral veren bu gelişme sürecimizde gerek makro sorunlarımızda, yapısal sorunlarımızdaki eksiklerimizi gerekse mikro düzenlemelerimizi aksatmadan devam ettirmek zorundayız. Bu bizim rekabet gücümüzü kalıcı kılacak olan budur.

Bölgesel kalkınmışlık farkları Türkiye’nin yapısal sorunlarının önde gelenlerinden biridir. Bu kalkınmışlık farklarını ortadan kaldırmaya, gidermeye yönelik ve bunu sektör alt tahlilinde yol haritası niteliğindeki sanayi stratejisi belgesinin önemini burada tekrar ifade etmek istiyorum. Yine bu yıl devreye girecek olan ve orta uzun vadeli kalkınma eksenlerini ortaya koymasını beklediğimiz 10. Plan Belgesi çalışmaları da devam ediyor. Bunu da dikkatle izlemeliyiz. Bu belgelere ara malı üretim kapasitesinin arttırılması ve ithalat bağımlılığının azaltılmasına yönelik olarak hazırlanan Girdi Tedarik Stratejisi Belgesini de eklemek gerekir. Aslında bu belgeler Türkiye’nin temel sorunlarına yol gösterecek ana belgelerdir ve bunların dikkatle takip edilmesini izlemeliyiz, desteklemeliyiz. Nasıl ki hazırlanış süreçlerinde içinde bulunduysak bundan sonrasında da dikkatle bu ortaya konulan yol haritasının izlemeliyiz.
İş ve yatırım ortamının geliştirilmesi, rekabet gücünün ve üretkenliğin yükseltilmesi uzun dönemde büyümenin tabi ki temel şartı. Tüm bu ekonomik gelişmelerin bir ülke içindeki dağılımına ve yansımalarına baktığımız zaman maalesef Türkiye’de bölgesel kalkınma be bölgelerarası gelişim farklılıklarının azaltılmasında henüz arzu ettiğimiz başarıyı sağlayabildiğimizi söyleyemeyiz. Orta gelir tuzağından çıkış ‘Hangi Türkiye’ raporunun da gösterdiği gibi Türkiye’de dünyanın en büyük ekonomileriyle yarışan sanayileşmiş ve gelişmiş orta gelir tuzağı riski olmayan 14 şehrimiz var. Belirli bir gelir seviyesinde sıkışıp kalan orta gelir tuzağındaysa 8-10 bin dolar aralığında 40 şehir ve maalesef yoksulluk düzeyinde orta düşük grubunda da 27 şehrimiz var. Yani Türkiye bir yandan orta gelir tuzağını aşmış, bir yandan orta gelir tuzağının içerisinde 40 şehir ve maalesef bugün Türkiye’nin bulunduğu lige yakışmayan 27 başka orta gelir tuzağı seviyesine bile gelememiş düşük gelir grubunda 27 şehir. Ülkemizdeki bölgesel gelişmişlik farklılıklarını azaltmadıkça sürdürülebilir büyümeyi hatta huzuru ve istikrarı sağlamamız mümkün değil. Bu sebeple bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azaltılmasına yönelik politikalar ver mekanizmalar üzerinde ciddi bir şekilde düşünmek, bu hedefe yönelik doğru adımları sonuna kadar desteklemek niyetindeyiz.

Bu politikaların sadece kamu vasıtasıyla oluşturulmaya ve yürütülmeye çalışıldığı zaman başarısının sınırlı kalacağını düşünüyor ve burada hepimizi tekrar sorumluluğa davet ediyorum. Bu başarının en önemli anahtarlarından biri Türk işdünyasının elinde ve bunun adı TÜRKNFED. İşdünyasının bölgesel ve sektörel düzeyde örgütlenmesinin en önemli örneği Türkiye’de ve sorumluluk TÜRKONFED’e daha da büyük bir şekilde düşüyor. Bu sorumluluğu niye burada tekrar hatırlatmak istedim? Çünkü 2,5 yıldır AB’yle donmuş müzakere süreci ilk olarak bölgesel politikalar başlığıyla açılacak. Bu işareti alıyoruz. Fakat bölgesel politikalar başlığının kont farkı bence TÜRKONFED. İşdünyası bölgesel olarak bölgesel politikalar başlığında hazır olacaksa TÜRKONFED’in hazırlıklarını tamamlamış olması gerekiyor. Bence kamu Türkiye’de AB’nin bölgesel kalkınma projesine uyum için gerekli altyapıyı kurdu. Kalkınma ajansları bundan 2 yıl önce tamamlandılar. Yüksek bir kapasite ve kaliteyle kalkınma ajanslarının tamamlanmış olmasını biz memnuniyetle gördük ve Türk işdünyasının bu bölgesel ve sektörel örgütlenmesinin ana yapısı TÜRKONFED’in de yeniden yapılandırmasını kalkınma ajansları projesine paralel hale getirdik. 26 istatistik bölgesinin karşısında 26 kalkınma ajansı bu kalkınma ajanslarında da kamuyla kendi bölgesinin sorunları için birlikte çalışacak, kendi kaderini tayin etmek için gönüllü bir şekilde örgütlenmiş işdünyası TÜRKONFED. TÜRKONFED’e bağlı federasyonlar, bu federasyonların altındaki sanayici işadamları dernekleri, kadın girişimci dernekleri, genç işinsanları dernekleridir.

Bu bakımdan TÜRKONFED projesine çok inandım. Biliyorsunuz ben hem Yönetim Kurulu üyeniz olarak, Başkan yardımcınız olarak TÜSİAD tarafında bölgesel kalkınma ana başlığının sahibi ve TÜRKONFED ilişkisinin aracısıydım ve çok inanarak bu 3 yılda sizlerle çok zevkli çok güzel bir çalışma dönemini geçirdik. Ama bundan sonrasıyla ilgili gelinen nokta AB’nde oluşan bu irade bölgesel politikalar faslının açılması, bunun Türkiye’de tekrar TÜRKONFED’i gündeme taşıyacak olması ve bayrağı teslim edeceğimiz TÜRKONFED’deki yeni ekiplerin bugünkü gösterdikleri heyecan bana büyük umut veriyor ve yönetim kurulundan ayrılırken gönlüm beraber olmakla birlikte ama başarının benim bulunduğum dönemden çok daha yüksek olacağına inanıyorum.

Konuşmamı burada çok uzun bir konuşma var elimde ama tamamlamak istiyorum. Sayın Bakanların sözlerini dinlemek hepimiz için çok enteresan olacak.

Hepinize saygılar sunuyorum. Çok teşekkür ederim.