TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner'in “Türkiye’de Birleşme ve Devralmalar: Rekabetçi Olmak için Nasıl bir İşbirliği Yapılmalı?” Semineri Açılış Konuşması

Sayın Başkanım, Başkan Yardımcılarım, Değerli Basın Mensupları,

TÜSİAD Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye’deki şirket davranışlarını ve yatırım ortamını değerlendirmek ve muhtemel çözümleri tartışabilmek amacıyla düzenlediğimiz “Türkiye’de Birleşme ve Devralmalar: Rekabetçi Olmak için Nasıl bir İşbirliği Yapılmalı?” başlıklı seminerimize hoş geldiniz.  

Türkiye'nin sosyal ve ekonomik refahının sürdürülebilmesi için en az %5 ila 6 oranında büyümesi gerektiğini sıklıkla dile getiriyoruz. Bu doğrultuda, geçtiğimiz iki yılda ekonomimiz %18’in üzerinde bir büyüme performansı ortaya koymuştur. Küresel iktisadi koşulların kötüleştiği bir ortamda Türk ekonomisinin elde ettiği büyüme bölgedeki ve dünyadaki yatırımcıların da dikkatini çekmiştir.

Söz konusu bu krizden çıkmak için şirketlerin kullandığı önemli büyüme araçlarından birinin de birleşme ve devralmalara yönelmek olduğunu gözlemlemekteyiz. Türkiye’de de bu gelişmelere paralel olarak gerek stratejik gerekse finansal amaçlı birleşme ve devralmaların arttığını görüyoruz.  Hatta geçen sene toplamı 15 milyar doları bulan 241 anlaşma ile birleşme ve devralma işlemleri rekor kırdı.  Yabancı yatırımcılar 138 anlaşma ile bu hacmin %74’ünü oluşturdu.

Türk yatırımcıların esnekliği ve farklı iş yapma kültürlerine kolay adapte olabilmesi Türk şirketlerinin büyüme stratejilerinde bölgedeki yatırım olanaklarını daha iyi kullanmalarını sağladı. Küresel finansal kriz döneminde bile, Türk şirketlerinin sınır ötesi birleşme faaliyetlerinde bulunduğunu gözlemledik. Bu doğrultuda, 2007-2011 yılı arasında Türk şirketler 68 anlaşma ile yurtdışında 7,5 milyar dolarlık birleşme ve devralma faaliyetinde bulundu.  Pazar ve ürün çeşitlendirmek, marka satın almak ve maliyet düşürerek rekabet avantajı kazanmak birleşme ve devralma faaliyetlerini körükleyen faktörlerden oldu.  

Bu doğrultuda, sağlık ve e-ticaret sektörleri Türkiye’de yabancıların en çok rağbet ettiği sektörler olarak öne çıkıyor. Yiyecek/içecek, telekomünikasyon, lojistik, finansal hizmetler ve imalat sektörleri ise Türk şirketlerinin satın almalarının yarısından fazlasını oluşturdu. Birçok şirketimiz küresel markaları bünyelerine katarak büyüme stratejilerini zenginleştirdi.


Saygıdeğer konuklar,

İçeride güçlü olamazsak, dışarıda da güçlü olamayız. Krizin yarattığı belirsizlik yavaş yavaş ortadan kalktıkça, makro politikaların yeterli gelmediğini daha iyi görüyor ve rekabeti belirleyen iş ve yatırım ortamı olguları ile karşı karşıya kalıyoruz. İçeride adil rekabet ortamını ve iş yapma kolaylığını sağlayamadığımız sürece dışarıda rekabet edebilecek ölçekte bir ekonomi yaratmamız son derece güç.  Çünkü tüm ülkeler artık mikro reformlar bağlamında birbirleri ile yarışıyor, bu yolla cazibe alanları yaratmaya çalışıyorlar. Artık sadece etkili makro politikalardan değil, “sürdürülebilir kalkınma” olgusundan bahsediyoruz. Gerek mevzuatımız, gerekse uygulamalar dinamik bir yatırım ortamı yaratmanın gerisine düşmemelidir. Bu çerçevede, başta yeni Türk Ticaret Kanunu olmak üzere yakın dönemde birçok olumlu adım atıldı. Bunların devamının gelmesi ve başta vergi reformu olmak üzere yatırımın önündeki engellerin kaldırılması Türkiye’nin daha kolay iş yapılan bir ülke haline dönüşmesini sağlayacaktır.

Bu dönüşüm için yeni teşvik paketinin de yeni yatırımlara sağlanan olanaklar ile orta vade için stratejik bir adım olduğunu düşünüyoruz. Biz gerek açıklanan teşvik, gerekse tasarruf paketlerinin geçtiğimiz sene ivmelenen kapsamlı bir reform sürecinin bir parçası olduğu kanaatindeyiz. Yeni teşvik mekanizması belirli sektörleri stratejik olarak tanımlamakta ve kümelenmeyi öne çıkartmakta, ve bu sayede oyuncuların güçlerini birleştirmesi ve ortak çalışması için daha verimli ve daha rekabetçi bir pazar yaratmayı hedeflemektedir. Bu paketin de halihazırda ivmelenmiş olan birleşme ve devralmalara olumlu yönde etki yapacağı düşüncesindeyiz.

Küresel rekabetin gitgide arttığı bu dönemde artık “küçük olsun benim olsun anlayışı”nı bırakıp “birlikten kuvvet doğar” anlayışını benimsemeliyiz. Sürdürülebilir başarıyı ancak pazar ve ölçek arasında kurulan hassas denge sağlayabilir. Çünkü birleşme ile üretim hacmi artmakta, entelektüel sermaye ve teknoloji aktarımı sağlanmakta, pazar çeşitlenmekte ve bu sayede şirketler daha verimli çalışır hale gelmektedir. Bu sayede, şirketler kurumsallaşmakta, şirketlerin finansal kaynaklara erişimleri kolaylaşmakta ve tüm bunlar onlara rekabet avantajı kazandırmaktadır. Tüm bunlar bizim küresel markalar yaratmamızı kolaylaştıracak ve dünya ekonomisi içinde yerimizi sağlamlaştıracaktır.

Tabii ki tüm bunlar yapılırken piyasada adil bir rekabet ortamının sağlaması gerektiğini de vurgulamak isterim. Piyasa ekonomisinin etkili bir şekilde işlemesi için gerekli kurumsal ve hukuki altyapının oluşturulması ve korunması, yalnızca devletin üstelenebileceği bir iş ve yürütebileceği bir süreçtir. Bugün gelinen noktada, artık tartışılması gerekenin devletin ekonomik faaliyetlere müdahale etmesi veya etmemesi değil; adil rekabet ortamının tesisinin sağlanması gerekliliğidir. Bir başka deyişle, birleşme ve devralma işlemlerinin kartellere neden olacak veya halka açık şirketler için paydaşların haklarını zedeleyecek bir yapıya bürünmesi, tüm yukarıda anlattıklarımı geri döndürecek bir etki yaratacaktır.  Burada da bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumlarımıza büyük bir sorumluluk düşmektedir.  


Saygıdeğer konuklar,

Bugün burada gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında sayısız birleşme devralma işlemini bizzat gerçekleştirmiş konuşmacılarımızın değerli görüş ve tecrübelerini uluslararası karşılaştırmalar ile dinleme fırsatı bulacağız.  Öte yandan, birleşme ve devralma sürecinin bir nevi sigortası olan ve hepimiz adına adil bir rekabet ortamını ve paydaşların haklarını gözeten kurumlarımızın değerli bürokratlarının bakış açısını dinleyeceğiz.  Davetimizi kabul ettikleri için Rekabet Kurulu Üyesi Sayın İsmail Hakkı Karakelle ve SPK Başkan Yardımcısı Sayın Bekir Sıtkı Şafak’a TÜSİAD adına tekrar teşekkür ediyor, onların bu süreç içindeki kritik görev ve sorumlulukları hakkında daha yakından bilgi sahibi olacağımız için büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

Sözü IMKB Başkanı Sayın İbrahim Turhan’a bırakmadan önce bu seminerimizin büyüme stratejimizi geliştirirken vizyonumuzu ve bu kapsamda güçlü ve zayıf yönlerimizi tespit edebilmek adına etkili bir tartışma ortamı yaratmasını ümit eder, saygılar sunarım.