Fortune 500 Ödül Töreni

15 Eki 2019 İlgili Dosya
Fortune 500 Ödül Töreni

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski Fortune 500 Ödül Töreni’nin açılışında bir konuşma yaptı.

Değerli konuklar,

Son 4 yıldır ülkemiz zorlu bir siyasi süreçten geçti. Pek çok seçim, yönetim sistemimizi değiştiren bir referandum, bir darbe girişimi ve terör olayları sürekli gündemimizdeydi. Şimdiyse yalnızca Türkiye için değil içinde bulunduğumuz bölge ve küresel güç dengeleri açısından önemli etkileri olacak bir askeri operasyonu Türk Silahlı Kuvvetleri başlatmış durumda. Kahraman ordumuzun görevini başarı ile tamamlaması temennimizi burada tekrar dile getirmek isterim. Barış Pınarı Harekatı’nın sınırlarımızda güvenlik ve huzuru kalıcı olarak sağlamasını ümit ediyoruz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize şifa diliyoruz.

Ülkemizin içinde bulunduğu zorlu ortamda ekonomimiz de oldukça zorlu bir dönemden geçti. Geçen yıl yaşanan kur şoku ve ekonomik daralma işsizlik oranının yükselmesine, milli gelirimizin döviz cinsinden 2007 seviyesine geri dönmesine ve finansal sistemimizde hasara yol açtı. Ekonomimiz bu koşullara rağmen tüm dünyayı da şaşırtacak şekilde önemli bir direnç gösterdi. Diğer yandan bu süreç kendi eksiklerimizi ve hatalarımızı da görme vesilesi oldu. Başarılı bir ekonominin göstergesinin yalnızca yüksek büyüme olmadığı, büyümenin sürdürülebilirliğinin ve sağlıklı bir şekilde finanse edilmesinin de aynı derecede önemli olduğu bir gerçek.

Serbest piyasa ekonomisinde finansal istikrarı sağlamanın birincil koşulu bağımsız, güçlü kurumlar. Kural bazlı politika yapımı ekonomide öngörülebilirliği artırır, güveni sağlar. Bu nedenle güçlü bir ekonominin temelinde güçlü kurumlar vardır. Hukuk devleti başta olmak üzere kurumlarımızı ve demokrasimizi güçlendirecek her türlü adım ekonomimizi de güçlendirecek, finansal istikrara katkı yapacaktır.

İş dünyasının geçen yıl yaşadığımız krizden çıkardığı en önemli dersin risk yönetiminin önemi olduğu kanaatindeyim. Bugün tüm dünyada politika belirsizliği en büyük risk olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde de böyle. Geçen yıl uygulanmaya konan yeni yönetim sistemine adaptasyon sürecinde istişare mekanizmalarının yeterince kullanılmaması, politika yapım süreçlerinde belirsizliklerin devam ediyor olması iş dünyası için önemli bir risk oluşturuyor. Bunun sonucu olarak iş süreçleri olumsuz etkileniyor ve iş dünyası önünü görmekte zorlanıyor. Ayrıca maalesef talep halen düşük seyrediyor ve kur artışının yarattığı bilanço hasarları yatırım iştahını olumsuz etkiliyor. Yüksek ve sürdürülebilir büyümeye geri dönebilmek için ekonomimiz üzerinde giderek artan bir risk haline gelen dış borcumuzu düşürmeli, bankacılık sektöründe geri ödenmesinde zorluk yaşanan kredilere ilişkin sorunları bir an önce çözmeliyiz.

Geçtiğimiz hafta Yeni Ekonomi Programı açıklandı. Oldukça iddialı hedefleri olan bir program ortaya konulmuş. Önümüzdeki yıl için iç talep çekişli bir büyüme öngörülürken enflasyon ve cari açığın artmayacağı varsayılmış. Sonraki yıllarda ise kurgulanan teşvik ve politikalar ile Türkiye’yi cari dengeye oturtan, yani dış açığını sıfırlayan bir senaryo çizilmiş. Bu kadar kısa sürede arzulanan hedeflerin gerçekleşmesi oldukça zor. Ancak sanayi odaklı ve verimliliği artırmak suretiyle rekabet gücümüzü artıracak bir programa ihtiyacımız olduğu bir gerçek. Zira, ancak verimlilik temelli bir büyüme ekonomide aşırı ısınma yaratmadan sürdürülebilir. Bilineceği üzere verimlilik nitelikli eğitim, yüksek teknoloji ve girişimcilik olgularının bir arada bulunduğu ortamlarda gerçekleşebilir. Bu nedenle verimliliği artırmaya yönelik yapısal reformların vakit kaybetmeden yapılması gerekir.

Gençlerimizin nitelikli ve çağın gereklerine uygun eğitim alması, geleceğin mesleklerine hazırlanması, aynı zamanda girişimcilik potansiyellerinin güçlendirilmesi her daim öncelikli gündem olmalıdır.

İyi eğitim ve nitelikli insan kaynağı olmadan, teknoloji ve inovasyona dayalı uzun dönemli ekonomik büyümeyi ve sosyal kalkınmayı sağlamamız mümkün değildir. OECD tarafından yapılan “İşin Geleceği” başlıklı araştırmaya göre, gelecek 15-20 yılda işlerin %14’ü otomasyona uğrayacak, %32’si ise ciddi bir dönüşüm yaşayacak. İşgücünün becerilerinin dijital dönüşüme göre güncellenmesi için hem kamu hem de özel sektörün gerekli yatırımları yapması öncelikli konulardır. Dijital becerisi yüksek, iletişim, işbirliği ve empati gibi sosyal duygusal becerilere sahip, yaratıcı ve yenilikçi düşünebilen gençler ile dijital çağa uyum sürecimiz hızlanacaktır.

Dijitalleşmenin etkilerini her alanda göreceğiz ama sanayinin dijital dönüşümü dış taleple büyümek isteyen Türkiye için çok kritik. Sanayide dijitalleşme daha hızlı ve daha kaliteli üretimi mümkün kılıyor. Dördüncü Sanayi Devrimi sürecinde hızla gelişen teknolojiler, üretim tekniklerini, iş modellerini ve değer zincirlerini eşi benzeri görülmemiş bir şekilde değiştiriyor. Değişimin hızı ve çevikliği, verimliliği ve büyümeyi artıracak stratejilerin hayata geçirilmesini daha da zorunlu hale getiriyor. İçinde bulunduğumuz yeni dönemde ülkelerin ve şirketlerin küresel rekabetçiliklerini koruması için alışageldiğimiz avantajların giderek önemini kaybettiğinin hepimiz farkındayız. İhracatımızı ve sanayimizi ayağa kaldırmak için ne kur artışlarına, ne de korumacılığa bel bağlayamayız.

Ülkemizin küresel rekabet gücünü bir adım öteye taşımak için dijital dönüşüm bir tercihten öte, artık bir zorunluluk. Bunun için de TÜSİAD olarak Sanayi 4.0 konusunda farkındalığın artırılması misyonuyla çıktığımız bu yolda, bilgi paylaşımından, sanayimizin mevcut durumunun analizine kadar birçok alanda çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz. Geçtiğimiz Cuma yedincisini İzmir’de gerçekleştirdiğimiz Sanayide Dijital Dönüşüm Günleri etkinliğimiz büyük bir ilgi gördü. Türkiye’de teknoloji kullanıcısı ve teknoloji tedarikçisi şirketler arasındaki iletişim kopukluğuna bir çare niteliğinde, geçtiğimiz sene hayata geçirdiğimiz TÜSİAD SD2 Programı’nın bu sene daha büyük katılım ve ilgiyle devam ettiğine şahit oluyoruz. Bu Program ile geçtiğimiz sene 13, bu sene 18 şirketle ülkemizde üretim yapan teknoloji tedarikçisi şirketlerin buluşmasını sağladık. Bu programın sanayimizin ihtiyaç duyduğu bir kıvılcım yarattığını düşünüyorum. Gelecek sene üçüncü döneminde sizlerin de ilgi ve alakasıyla bu sayıların daha da artacağına, ilham verici birçok başarı hikayesi üreteceğimize yürekten inanıyorum.

Değerli konuklar,

İş dünyası için bir diğer önemli gündem maddesi sürdürülebilirlik. Azalan doğal kaynaklar, iklim değişikliği, artan sosyal sorunlar gibi toplumları etkileyen gelişmeler tüm kurum ve kuruluşların rol ve sorumluluklarını yeniden tanımlamalarını gerektiriyor. Günümüzde artık şirketlerin sadece ne kadar kâr elde ettiği değil, bu kârı nasıl elde ettiği de önemli bir kriter haline geldi. Dünyaya ve topluma karşı sorumlu davranması beklenilen iş dünyasının, uluslararası standartları yakalaması, tüketicileri ile güven ilişkisi kurması ve küresel boyutta rekabet edebilmesi için çalışmalarının merkezine sürdürülebilirliği alması şart. Türkiye’de iş dünyası hem yabancı ortaklıklar ve işbirlikleri, hem de ihracat ve yatırım gibi yollarla yurtdışına açıldıkça sürdürülebilirliğin bir sosyal sorumluluktan öte bir risk ve itibar yönetimi aracı, işin olmazsa olmazı olduğunu da anlamaya başladı. Öte yandan Sürdürülebilir Kalkınma’nın özel sektör açısından yarattığı birçok fırsat var. Şirketler bu fırsatları da görmeye başladılar. Yapılan çalışmalar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na yapılacak yatırımın dünya çapında 12 trilyon USD civarında bir ekonomik büyüme ve 380 milyon iş yaratacağını ortaya koyuyor.

Bugün sürdürülebilirlik bir seçim değil, artan rekabet ortamında hayatta kalabilmek için bir zorunluluk. Şirketlerimizin bunu anlaması, bu değişime çok geç olmadan ayak uydurması gerekiyor. Değer zincirindeki etki alanı düşünüldüğünde çevrenin korunmasından, yoksullukla mücadeleye, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına kadar birçok konuda kaldıraç etkisi yaratacağı kesin. Daha fazla şirket bu konuyu sahiplenmeli. Sorumlu iş yapma modelleri geliştirmeli. Bu iş yapış şekillerini şirket stratejilerinin bir parçası haline getirmeli. Sürdürülebilir Kalkınma için iş dünyasından çıkan iyi örneklere ihtiyacımız var. Bu dönüşümde özellikle büyük şirketlerimizin, halihazırdaki kaynakları ve sürdürülebilirlik alanındaki tecrübeleri ile çalışanlarına, tedarikçilerine, yatırımcılarına, müşterilerine ve içinde bulunduğu sektöre yol göstermesi oldukça önemli. AB sürecinde ilerlemeye tekrar başlamamız ve bu yönde mevcut gümrük birliğini de çağımızın değişim yönüne uygun olarak gümrük birliği 4.0 vizyonu ile güncellemek için de süründürebilir kalkınma hedefleri çok önemli bir siyaset, mevzuat ve şirket stratejisi çerçevesidir.

Değerli konuklar,

Ülkemizin bugün her zamankinden daha fazla olmak üzere ciddi bir kalkınma hamlesine ihtiyacı vardır. Tüm çalışmalar demokrasi alanında ilerleme kaydeden ülkelerin gelişmiş ülke ligine daha kolay atladıklarını gösteriyor. Yalnızca ekonomide değil, temel hak ve özgürlükler, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, insan hakları gibi konularda da ilerleme kaydetmek zorundayız. Özgürlük alanlarının genişlemesi, insanların düşündüklerini özgürce ve korkmadan söyleyebilmesi yaratıcı ve eleştirel düşüncenin gelişebilmesi için şarttır. Gelişmiş ülke kategorisine geçebilmek, AB sürecinde ilerleyebilmek, saygın bir Avrasya merkezi olmak için önemli hedeflerimizden biri artık ülkemizde demokrasi ve hukuk devletinin tartışma konusu edilemeyecek bir düzeye getirilmesi olmalıdır.

İş dünyası, özellikle büyük şirketlerimiz Türkiye’de pek çok konuda hep öncü olmuş ülkemiz ekonomisinin ilerlemesine büyük katkı vermişlerdir. Güçlü bir Türkiye için hep beraber çalışmaya, üretmeye, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine taşımak için gayret etmeye devam edeceğiz.