TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik Hürriyet Röportajı

24 Mar 2017
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik Hürriyet Röportajı
"Olağan ve yapıcı gündemi özlüyoruz"

Hürriyet Gazetesi - Elif ERGU-Cumartesi Sohbetleri

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, referandumdan sonra Türkiye’nin rekabet gücünü kaybetmemesi gerektiğinin altını çizerek, “Bizler olağan ve yapıcı gündemi özlüyoruz. Moral, motivasyon ve sabah gerçekten de güne iyi haberle başlamaya ihtiyacımız var. Ben buradan itidal çağrısı yapmayı görev biliyorum” dedi.

Erol Bilecik, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) 18’inci dönem başkanlığına 12 Ocak’ta seçildi. Index Grubu’nun kurucusu Erol Bilecik’i Hürriyet Ekonomi Müdürü Sefer Levent ile ziyaret ettik, sorularımızı yanıtladı. Bilecik, referandumdan sonra Türkiye’nin için hızla 10’uncu ‘5 Yıllık Kalkınma Planı’na odaklanması gerektiğini söylerken, “17 Nisan itibarıyla erken seçimi konuştuğumuz bir ortam asla olmamalı. Bizim artık nefeslenmemiz gerekir. Bizler olağan ve yapıcı gündemi özlüyoruz. Siyasi liderlerimizin kutuplaştırma meselesini acil bırakması lazım. 80 milyon nüfusuyla dünyaya açık, AB standartlarında, Asyalı dinamizme sahip, demokratik bir Türkiye, bizi ülkeler liginde çok üst sıralara çıkaracaktır, bunu rahatlıkla yapabiliriz” diyor.

Siz ne zaman TÜSİAD üyesi olmuştunuz?

2010’da. Bir programda Ekonomist Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Talat Yeşiloğlu, ‘Neden TÜSİAD üyesi değilsiniz?’ diye sormuş, ‘Kimse bana üye ol demedi’ demiştim. O dönemki başkan Haluk Dinçer’in davetiyle üye oldum.

Referandum sürecine girdik. Sizce bu konuyu yeterince tartıştık mı?

Anayasa, millet olmanın, birlikte yaşamanın, toplumsal uzlaşmanın bir sözleşmesi. Toplumsal uzlaşma çeşitlilikle birlikte olmaktır. Çeşitlilik de etnik, bireysel, dini, kültürel, cinsiyet her alanda özgürlükle mümkün olur. Özgürlük de millet olmanın, yaratıcı ve girişimci toplum olmanın temel ögelerindendir. Pozitif yatırım ortamının, daha güçlü ekonominin de temelidir. Tartışmaların uzlaşma zeminine oturması lazım. TÜSİAD olarak, iş insanları olarak aramızda sık sık konuştuğumuz konu özgürlükler ve çeşitlilik kavramlarının altını çizmektir, çetin rekabet koşullarında Türkiye’nin en fazla tutunması gereken noktalar bunlardır.

Uzlaşma ortamı sağlanabildi mi?

Maalesef çok sesli tartışma ortamı ötekileştirme ve kutuplaştırma diyebileceğimiz bir tınıda oluyor. Esas rahatsızlık bu. Bizim dokunduğumuz herkesin sabah uyandığında iyi haberlere, motivasyona ihtiyacı var. Bana bugün ‘klasik iş insanı ne ister?’ diye sorsalar, ‘yatırım ortamı iyi olsun, düşük kur, enflasyon düşsün ister’ diyebilirim, ancak inanın bugün yalnızca şunu derim: İnsanlar moral, gerilimsiz ortam, güven pekiştirici söylem istiyorlar.

Referandum süresi aksini yaşatmıyor mu?

Referandum kuşkusuz çok önemli, sistem değişikliğinden bahsediyoruz ancak bu dünyanın ne başı ne sonu. Referandum oldu bitti, 17 Nisan’a geldik, iş insanları, ev hanımları, gençler, toplumun her kesimi bir önceki gündeki sorunlarıyla diğer güne geçecekler.

Bu referandum Türkiye’nin miladı gibi de görünmüyor mu?

İnanın böyle olunca söylem dozajları yukarı çıkıyor. Birbirimizi incitiyoruz. Ülkeler arası diyaloğun da bu derece yükselmesi herkesin canını sıkıyor. Herkes birbirinin düşüncelerine saygılı olmalı. Referandum her şeyi sona erdiren ya da baştan başlatan bir süreç değil. Ben buradan itidal çağrısı yapmayı görev biliyorum.

İtidal derken...

Moral, motivasyon ve sabah gerçekten de güne iyi haberle başlamaya ihtiyacımız var.

Yüzde 50 civarı çıkacak bir evet- hayır, yeterli desteği almış olarak görülebilir mi? Gönül ister ki bu Meclis’te çözülsün. 52-48 gibi değil de 75-25 gibi bir yapı olsun. Referandum büyük bir değişiklik. Ama dediğim gibi itidal önemli. Milli menfaatlerimiz dünya rekabet koşullarında hukuk, demokrasi ve özgürlükler toplumu olarak güçlü olabileceğimizi gösteriyor. Bunlara odaklanalım.

AVRUPA’DAN KOPMAMALIYIZ

AB sürecinde en kötü dönemlerden biri geçiriliyor. Türkiye’nin AB yolu kapandı mı?

AB çok çemberli bir yapıya evriliyor. Geniş konfederal çemberin içinde olmak bizi kesebilir.

Ondan da kopmuş gibi değil mi Türkiye?

Bizim de içimizde konuştuğumuz formül var. Küresel güç tarafında AB süreci ilerlemeli, o çemberin bir parçası olmalıyız, Avrupa’nın bir parçası olarak Avrasya’nın da merkezi olmalıyız.

AB de değişiyor, onlar Türkiye’yi istiyorlar mı?

Hollanda’nın yaptıklarını katiyen tasvip etmek mümkün değil ama iki taraflı bakmak gerekir. AB üyesi perspektifinde çok önemli adımlar atıldı. 3-4 yıl öncesinde ülkeye gelen yabancı sermayenin yapısına bakın, Türkiye’nin marka değeri arttı, turizmde patlamalar yaşadık, uluslararası sermayeden iyi paylar almaya başlarken geldiğimiz nokta çok farklı oldu. Ben inancımı hiç yitirmiyorum. Blok halinde yaptığımız en önemli ticaret AB’ye onların da bize ihtiyacı var.

YABANCI YATIRIMLARDA İBRE AŞAĞIYA GİDİYOR

Türkiye’nin yurtdışında olumsuz algılanması söz konusu. Bunu değiştirmek için öncelikle ne yapılmalı?

Küresel ilişkiler içinde hain saldırı, darbe kalkışması sonrasında OHAL’i ilan etmememiz beklenemezdi. 9 ay bitti, biraz daha uzatma aldık. Bunu sonlandıracak bir noktaya gelmeliyiz. OHAL olduğu sürece dışarıdan bakanlar burada ne olduğunu anlamayabilirler. OHAL’i sonlandırmak algıyı değiştirecektir.

Yabancı yatırımcılarla ilgili son dönemde en çok ne duyuyorsunuz?

Maalesef ibre aşağı doğru gidiyor. Bugün yatırımcılar için AB sürecinin güvencesi, toplumsal uzlaşma ortamı, hukuk devleti, makro ekonomik istikrar, dijital ekonomiye geçişte nerede olduğumuz ve eğitime yatırım önemli. AB süreci güvencesinde aşağı doğru inen bir gidişat var. Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı malum. Yüzde 4-5 civarında cari açık veriyoruz. Artan bir siyasi belirsizlik ve terör olayları yatırımcıların yönlerini çizmesini etkiliyor. TÜSİAD üyelerinin neredeyse hepsinin yabancılarla ilişkileri var. Biz uzun vadeli bakmalarını rica ediyoruz. 17 Nisan sonrası sonuç ne olursa olsun belirsizlik olmayacak. Neticeyi görmek önemli. Öngörülebilir olacak. Bu telaşlar kalkınca reformlara odaklanılacak. Hava daha iyi olacak.

REKABETTE GERİ KALMA LÜKSÜMÜZ YOK

Yaşanılan sürecin etkileri neler olacak?

Kısa vadede etkileri hissediliyor. 2009’dan bu yana ilk kez işsizlik oranı yüzde 12’yi geçti, genç işsizlik oranı yüzde 22’yi geçti. Perakende ve turizmde rakamlar iyi değil. Şubatta başlayan istihdam teşvikleri ÖTV ve KDV indirimleri, çeşitli kredi destekleri getirildi. Bunlar daralmanın etkisini biraz hafifletecektir. Ancak bunlar yapısal sorunlarımızı çözmüyor. Hemen şimdi reformlara hızla odaklanmazsak bunun sonuçlarından kaçınamayız. Dünya hızla değişirken rekabette geri kalma lüksümüz yok.

Yapısal reformlar derken ne yapılmalı?

10’uncu ‘5 Yıllık Kalkınma Planı’ var. Bu planı önümüze koysak başka şeyi konuşmaya gerek yok. Orada Ar-Ge, inovasyon, eğitimin niteliğinin arttırılması var, işgücü piyasalarına esneklik kazandırılması var. Enflasyonda 138 ülke arasında 121’inciyiz. Enflasyon, dolarizasyon ve kur riski sorunlarını da çözemeyiz. 17 Nisan’da planın maddelerine odaklanabilirsek TÜSİAD olarak bunun en büyük destekçisi oluruz.